23 Aralık 2011 Cuma

PATRİKHANELERDEN TÜRKİYE’YE “YENİ ANAYASA” BASKISI

Fransa’daki kritik Ermeni oylaması, TBMM’deki bütçe çalışmaları ve içinde bulunduğumuz coğrafyadaki siyasi gelişmelerle gündem çok dolu… Ama bu arada sessiz sedasız ilerleyenler var. Yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde sık sık dikkat edilmesini vurguladığımız; Rum Patrikhanesi’ne “Ekümenik” sıfat verilmesi ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için kulis çalışmaları tam gaz süregelmekte…
 
Bu yazımızda, son gelişmeleri irdeleyerek dikkatleri bu tehlikeli gidişe çekmek istiyoruz. Zira Heybeliada Ruhban Okulu’nun Patrikhane tarafından istendiği şekilde açılması ile yurdumuzdaki eğitim sistemi tepetaklak olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Yinelemekte fayda var ki bu okulu Türkiye kapatmadı. 1971 yılında YÖK Yasası çıktığında, YÖK’e bağlı olarak eğitimi sürdürmek istemedikleri için eğitimi kendileri askıya aldı. Evet, eğitim kendilerince askıya alında ama okul resmen kapatılmadı. Bu gün mevcut eğitim sistemindeki yasa ve yönetmelikler çerçevesinde açılmasında da bir engel yok…

Okula üniversite seçme ya da yerleştirme sınavına girmeden öğrenci almak istiyorlar. Zaten öğrencileri de yok! Öğrenciler ithal olacak, öğretmenler ithal olacak. Müfredata devletin müdahil olmamasını istiyorlar. Eğitim esnasında dini cüppeleri kullanmayı istiyorlar. Peki, mademki burada okuyacak Rum Cemaati mensubu öğrencileri yok, neden burada bir okulun faaliyette olması isteniyor? Yabancı öğrencilerin eğitim alabileceği Dünya genelinde çok sayıda din okulu zaten var… 

Burada istenen “Megali İdea” doktrini çerçevesinde ve kendilerine ait olan “Bir gün İstanbul Konstantinopolis olacak” ütopyasına doğru hareket etmektir. Bu okulun açılmasından sonra da ”Ortodoks Halifeliği” ile eş anlamlı sayılan “Ekümenik” sıfatının Türkiye tarafından tanınması talepleri de gelecek ki bu yolda da çok önemli ölçüde ABD desteği bulunuyor. Patrikhane tarafından Amerika’da kuruluşu pek de yeni olmayan son birkaç yılda da özellikle ön plana çıkmaktan artık beis görmeyen paramasonik  “Archon” teşkilâtı da bu yolda önemli çabalar içindedir. ABD ise bu teşkilâtı çoktandır devlet eliyle desteklemektedir.

Böyle bir tablo ile karşı karşıya bulunduğumuz esnada yürümekte olan “Yeni Anayasa” çalışmalarına da fevkalade dikkat edilmesi ve lehlerinde bir açık yaratılmamasına da dikkat edilmesi gerekmektedir.

Başlangıçta birkaç cümle ile değindiğimiz yoğun gündem arasında boş durulmuyor! Azınlık vakıflarının eski mallarının iadesi için çıkarılan kanun hükmünde kararname çok önemli bazı haklar sağlamıştır fakat her zaman olduğu gibi, ne kadar verilirse verilsin “biraz daha” elde etme çabaları ya da iştahı son bulmamıştır. Birçok azınlık vakfına, bu son kararname ile birkaç sene evvel tahayyül edemeyecekleri kadar edinimler sağlanmıştır ama daha ve daha iştahı da ortadadır.

Bu bağlamda, Rum ve Ermeni patrikhaneleri, Musevi Hahambaşılığı ve Süryani Cemaati; Rum Patrikhanesi’nin başı çektiği bir oluşum içinde Yeni Anayasa’dan nemalanmak için kolları sıvamışlardır.

15 Aralık’ta Ermeni Patrikhanesi’nde ve 20 Aralıkta Rum Patrikhanesi’nde iki kapalı toplantı yapıldı. Toplantılara bu saydığımız dini kurumların yetkilileri dışında kendi çok sayıda hukukçuları da katıldı.

Amaç; Yeni Anayasa çalışmaları çerçevesinde kendi lehlerinde maddeler yaratılmasını sağlamaktır. Bu konuda zaten Ankara’da yoğun bir kulis faaliyeti süregelmektedir. Anayasa Komisyonu’ndaki siyasi sıfatlı üyelerden çok komisyonda görevli Anayasa hukukçularıyla temaslar ve yönlendirmeler yapılmaktadır. Sürdürülmekte olan Yeni Anayasa çalışmalarında açık kapılar yaratılmaması da şarttır. Bir ayrıntı: Zoğrafyon Rum Okulu’nun, Gökçeada’da bir şube açmasına yönelik derinden gelen bir çalışma da sürdürülüyor. Gökçeada’da okuyacak genç mi var? Tabi Yunanistan’dan ithal öğrenci getirmek arzuları da olabilir. Geçen sene onlarca papaza Türk vatandaşlığı verildi hâlâ gözleri doymadı. O kadar taze vatandaşa rağmen yine ikamet tezkeresi ile ya da turistik vize ile gelen ve “kaçak” olarak papaz olarak çalışan Yunan asıllı var… Tabi bunları hepsi gerçekten papaz ise!

Edinimlerine münferit olarak bakıldığında hoşgörü çerçevesi içinde hadiseye sempati duyulabiliyor. Ama bu her adım bir bütünün parçalarıdır. Ve tüme varıldığında altımızdan çekilecek bazı kayıplar olması kaçınılmazdır.

Yukarıda bahsettiğimiz organizasyonları şu anda Vakıflar Meclisi’nde “Azınlık Vakıfları Temsilcisi” olarak görev yapan, Rum Cemaati mensubu ve geçen sene Rum Patriği Bartholomeos tarafından Archon yapılan “Laki Vingas” sürdürmektedir. Ermeni Cemaati’nin 70 bin kişi civarında olduğu bilinirken 2 bin kişi kadar kalmış Rum Cemaati’nin bu Azınlık Vakıfları Temsilcisi’ni içinden çıkartmış olması da büyük bir başarıdır.

Bir önceki seçimde birçok tartışma ortaya atılmış, Ermeni vakıfları temsilcilerinin bir kısmının Laki Vingas’a oy verdiği seçimden sonra anlaşılmıştı. Ermeni vakıflarının adayı olan “Simon Çekem”in bu konuda beyanatları da olmuş ve bu durumu “Bizim için üzücü bir durum. Çünkü meclise aday sokabilecekken kendi kendimizi sabote etmiş olduk” şeklinde tanımlamıştı.

Birkaç gün sonra (25 Aralık Pazar) Ankara’da Vakıflar Meclisi seçimi yenilenecektir ve yine temsilci olarak Laki Vingas’ın bir kez daha Ermeni oylarını da alarak seçilmesi beklenmektedir. Bu sene seçime, Ortaköy Ermeni Kilisesi Yönetim Kurulu Başkanı “İskender Şahingöz” de aday olarak katılmaktadır. Ancak aldığımız duyuma göre kendisinin “Azınlık Vakıfları Yedek Temsilcisi” olacağına ve asil temsilcinin yine “Laki Vingas” olacağına kesin gözle bakılıyor.




12 Aralık 2011 Pazartesi

ABD BAŞKAN YARDIMCISI’NIN TÜRKİYE ZİYARETİ VE RUM PATRİKHANE’SİNE VERİLEN DESTEK

Geçtiğimiz hafta ABD’nin iki numarası, Başkan Yardımcısı Joe Biden Irak’ta, Maliki Yönetimi ve Talabani ile görüştükten sonra Türkiye’ye geldi ve iki gün süren  (2/3 Aralık) temaslarda bulundu. Sonrasında ise Yunanistan’a geçti ve orada da birkaç gün süren temaslarda bulunduktan sonra ülkesine döndü. 

Yurdumuza gelen her ABD üst düzey yetkilisi, Türkiye ile ABD arasındaki önemli başlıklar arasına mutlaka Ekümeniklik ve Heybeliada Ruhban Okulu’nu da katıyor ve bu konularda ısrarcı ve baskıcı davranıyor. (Hillary Clinton’un kısa bir süre önce yaptığı ziyaret esnasında, Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte yaptığı basın toplantısında olduğu gibi.) 

Evvelâ, Joe Biden’in siyasi yaşamında Türkiye ile ilgili çalışmalarına kısaca bir bakalım. Vice President Joe Biden, 30 yaşında ABD kongresine Delaware Senatörü olarak girdi. Senato’da Adalet ve Dışişleri Komisyonu’nda görev yaptı. Irak’ın işgali için oy kullanan az sayıdaki Demokrat partililerden de birisidir. 1988 yılında Demokrat Parti Başkan aday adaylığı için çalıştı. Ancak bazı gaflar yapınca gördüğü tepki üzerine adaylığını geri çekti. 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından Türkiye’ye silah ambargosu uygulanmasını öneren yasa tasarısını hazırlayan dört senatörden de biridir. Türk askerlerinin Kıbrıs’tan çıkması ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa Birliğine girmesi için sürekli destek vermiştir. 

Biden için “Türkleri günahı kadar sevmez” denmektedir. Rum ve Ermeni lobilerine ise hep yakın olan bir isimdir. Temsilciler Meclisi Başkanı “Nancy Pelosi” ile birlikte (sözde) “Ermeni Soykırımı” iddialarının kabul edilmesine yönelik de çalışmıştır Diaspora’ya verdiği sözler zaman zaman manşetlere de çıktı. Zaten senatörlüğü süresince Türk düşmanlığını gizlemeye hiç gerek duymayan bir tavır sergilemiştir.

Ülkemizdeki birçok haber sitesinde hatta gazetede Biden için Yahudi olduğu yazılıdır. Tabi bu doğru değildir. Joe Biden; Amerika tarihindeki ilk “Katolik Başkan Yardımcı”sıdır. Aslında Hıristiyan olsa da İsrail’i ve Siyonizm’i de destekleyen bir siyasetçidir demek de doğru olur. 20 yıldır Yahudi lobisiyle iç içedir ve bu yakınlığı Türkiye’nin son dönemde Amerika-İsrail çıkarlarını uygulayacak taşeron devlet olmasının sağlanması yönünde kullanmıştır. (Geçmişteki bir İsrail ziyaretinde, Yahudi Soykırımı Anıtı “Yad Vashem” e çelenk koyarken, Yahudi erkeklerinin kullandığı “Kipa”yı kafasında gösteren ve internette dolaşan bir fotoğrafın, kendisine Yahudi denmesinde etken olduğunu düşünüyoruz.)

Barak Obama tarafından Başkan Yardımcısı olarak seçilene dek Amerikan Kongresi’nin en güçlü üyelerinden biri olarak “Dış İlişkiler Komitesi Başkanlığı” yaptı. Senato’da Türkiye’ye dönük askeri malzeme satışlarına sürekli muhalefet etmiştir. 37 yıllık senatörlük hayatı süresince Türkiye aleyhinde olup da desteklemediği tek bir karar tasarısı yoktur. (Kıbrıs ve Ermeni Soykırımı meseleleri dâhil.)

1999 yılında yaptığı ziyaret sırasında Kongre’ye de giden dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e bir toplantıda takındığı kaba tutum için Türkiye’de kendisine “Rum kuklası küstah senatör” damgası vurulmuştu. (Nedense bu konudaki onlarca, o seneye ait gazete haberlerinden alıntı yapan bir tek medya organı olmadı.)

Biden o görüşme esnasında Bülent Ecevit’e şöyle konuşmuştu:

“Siz ABD’ye muhtaçsınız ancak ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı yoktur. Kredi ihtiyacınızın da olduğunu biliyoruz. Kıbrıs sorununu çözün, istenenleri yapın, size yardım edelim. Aksi takdirde hiçbir yere varamazsınız.”

ABD Başkan yardımcısı Joe Biden Türkiye ziyareti öncesinde, daha Amerika’da iken buyurmuştu… “Heybeliada Ruhban Okulu’nu açın.”

Bir hususa özellikle dikkat çekerek devam etmek istiyoruz! Joe Biden’in Türkiye aleyhtarı çalışmalarını irdelerken şu noktalara lütfen dikkat ediniz:

Ülkemizde 2 binden az Rum Cemaati mensubu var. Hillary Clinton gelir, Joe Biden gelir ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını Rum Patriği’ne Ekümenik sıfat verilmesini buyururlar. Rum Patriği’nin elini öpmeye, ziyarete ise mutlaka giderler.

Ülkemizde 70 binden fazla Ermeni Cemaati mensubu var. Amerika, zaman zaman (sözde) Ermeni soykırımını öne çıkartır. ABD Kongresi ya da bir/birkaç kongre üyesi tarafından soykırımın tanınması ile ilgili yasa teklifleri aralıklarla ortaya atılır. Ama Hillary Clinton gibi, Joe Biden gibi Türkiye’ye gelen üst düzey ABD yöneticileri Ermeni Patrikhanesi’ne gitmezler.
 
Bu konuda, bu soykırım tellallarının tuhaf hareketleri hakkında medyamızda neden hiçbir analiz yapılmaz?

Demek mesela sadece azınlıklarla ilgili değil…

Son dönemde Ermeni işi zaten soğumaya bırakılmıştır. Şu sıralar Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına yönelik çalışmalar ise açıkça, Rum Patriği’ne Ekümeniklik işi ise daha evvelden olduğu gibi el altından yapılmaktadır. ABD üst derecedeki uluslararası misyonlarının arasında neden Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasını da istemektedir. İşte burada “Neden Ermeni Patrikhanesi’ne de ziyarete gitmezler?” sorusunun üzerinde durulmalıdır.

Şimdi, ABD Devleti ile birlikte merkezi Amerika’da olan ve Yunan asıllı Amerika vatandaşlarının oluşturduğu, Paramasonik bir yapılanma içinde hareket eden Archonlar, “Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate” oluşumu devrededir. (Bakınız: Bu konudaki eski yazılarımız.)

Archonlar; Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için açıkça saldırıya geçtiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD gezisinde, Başbakan ve Türk heyeti markaja alındı. Archonların ileri gelenleri ile ABD Başpiskoposu, Başbakan ile ABD’li yetkililerce organize edilmiş bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması için talep dile getirildi. Başbakan’ın, “Peki, mütekabiliyet çerçevesinde Atina’da bir cami yapılması ve Batı Trakya’daki seçilmiş müftülerin görevlerini yapmalarının engellenmemesi için ne yapılacak?” sorusu ise her zaman olduğu gibi havada kaldı. 

Bunlar sadece istiyorlar ama Batı Trakya’da en küçük bir iyileştirme yapmaya niyetleri kesinlikle yok! Son iki sene içinde Türkiye tarafından azınlık cemaatlerine ve vakıflarına verilmiş olan hakların yüzde biri Batı Trakya’daki Türklere sağlanmamaktadır. Farkında olalım ki artık Yunanistan suskundur ve ABD bu konularda sesini fazlaca yükseltmiştir.  Ve de Archonlar artık resmen devrededir…

Kasım ayının ortasında, azınlık vakıflarının mallarının iadesi için kısa bir süre önce çıkarılan kanun hükmündeki kararname vasıtasıyla “Beyoğlu Merkez Rum Kız Lisesi”nin vakıf statüsü tescil edildi. Sırada daha çok  sayıda vakıf var ama Batı Trakya’daki Türk vakıflarında Türk adının kullanılması hâlâ yasak! Halkın seçtiği müftüler görev yapamıyor. Yunanistan; kendi atadığı Pomak etnik kökenli müftüleri yasal sayıyor. İki seçilmiş ve iki atanmış müftü ile Batı Trakya’daki Müslümanlar arasında tam bir kaotik durum söz konusu ama burada Rum Patriği VİP muamelesi görmekte…

Ne kadar hak verilirse verilsin hep az sayılıyor. İkiyüzlülük var! Bir yandan alıyorlar öte yandan AİHM’ye dava açıyorlar. Şu anda ülkemizde cirit atmaya başlayan Archonlar, bir yandan da ABD’de Rum Patrikhanesi için “Din Özgürlüğü Kampanyası” açtılar.

Yeni Vakıflar Yasası ile Vakıflar Meclisi’nde “Azınlık Vakıfları Temsilcisi” olarak 70 Bin kişilik Ermeni Cemaati temsilci çıkaramamıştı. Bu sandalyeyi 2 bin kişilik Rum Cemaati’nden “Laki Vingas” kazandı ve kendisi 25 Mart 2011’de Patrik Bartholomeos tarafından Archon yapıldı. (Bu arada; 25 Aralık Pazar günü Vakıflar Meclisi için yeni seçim yapılacak.)

ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Rum Patrikhanesi ziyaretinde ABD’den gelen çok sayıda Archon ve ABD Başpiskoposu da hazır bulundu. Adamlar İstanbul’a artık kapı açtı…

2012’de de ABD’nin ve ABD’li Archonların Rum Patrikhanesi için baskısının devam edeceğini bu gelişmeler karşısında öngörmek mümkün. Umarız ki bu gelişmeler Türkiye’nin ali menfaatlerine zarar vermez…
 
http://www.21yyte.org/tr/




2 Aralık 2011 Cuma

HAŞMET BUYURDU!

ABD BAŞKAN YARDIMCISI "JOE BİDEN" ANKARA'YA GELİR GELMEZ (2.Aralık.2011) BUYURDU!
"HEYBELİADA RUHBAN OKULU"NU AÇIN!


BU KONUDAKİ MAKALEMİZİ JOE BİDEN'İN YARIN (3.Aralık.2011) "RUM PATRİĞİ BARTHOLOMEOS" İLE YAPACAĞI GÖRÜŞMEDEN SONRA YAZACAĞIZ...

30 Kasım 2011 Çarşamba

ABD BAŞKAN YARDIMCISI “JOE BİDEN” RUM PATRİKHANESİ İÇİN GÖRÜŞECEK

ABD Başkan Yardımcısı “Joe Biden”, 2 Aralık Cuma günü resmi görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye’ye geliyor. Terör ağırlıklı bir program ile ülkemize gelecek olan Joe Biden’in şu konularda temaslarda bulunması bekleniyor:

Terör ve terörle ilgili işbirliği, Kıbrıs, Arap baharı, Ermenistan ile ilişkilerin düzeltilmesi ve Ermenistan Hududu’nun ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması…

İran Haber Ajansı Fars ise Joe Biden’in, Türkiye’yi Suriye’ye savaş açmaya ikna etmek için de geldiği iddiasında bulundu…

Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliğinin Türkiye tarafından kabul edilmesinden bir önceki “Megali İdea” adımının Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının olduğunu defalarca yazdık. Görüyor ki bu gerçekleşecek ziyarette, Türkiye açısından çok önemli konu başlıkları arasında Rum Patrikhanesi de yer bulacak ve bu konuda bilinen ABD desteği yine tezahür edecek!

Yunanistan’ın boğuştuğu mali krize rağmen maddi yardımları aksatmadığını önceki makalelerimizde vurguladık. Ama manevi açıdan artık bu konuda eski baskıyı yapması mümkün değil. Eskiden olduğu gibi ABD tarafından Patrikhane’ye manevi desteğin ise önümüzdeki dönemde artarak devam edeceği anlaşılıyor. Bu destekte, çoktandır bilinen ama nedense arka planda kalmayı yeğleyen ABD’li paramasonik “Archon” (Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate) topluluğu ise artık açıkça öne çıktı.

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un da son Türkiye ziyaretinde yaptığı gibi ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in de yapacağı üst düzey temaslarda Rum Patrikhanesi’ne “Ekümenik” sıfat verilmesi ve “Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılması için bastıracağı aşikâr anlaşılmaktadır.

Bu arada Archonlar ABD Senatosu’nda, 89 Senatör ve 291 Kongre üyesinin ortak imzalarıyla Rum Patrikhanesi lehine “din özgürlüğü” kampanyası başlattılar. Her yıl eski bir Rum Patriği olan “Athenagoras” adıyla ihdas ettikleri “Athenagoras İnsan Hakları Ödülü”nü “Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri”ne verdiler. Bu ödülü ABD adına Yunan asıllı bir ABD subayı olan “Amiral James G. Stavridis” aldı.

Joe Biden’in Ulusal Güvenlik Danışmanı olan “Tony Blinken”, ABD Başkan Yardımcısının, 3 Aralık'ta da İstanbul'da düzenlenecek olan “Küresel Girişimcilik Zirvesi”ne katılarak bir konuşma yapacağını ve İstanbul'da Fener Rum Patriği Bartholomeos ile de bir araya geleceğini söyledi.

Takip ettiğimiz onlarca Patrikhane yandaşı web sitesinde bu ziyaret ile ilgili çok sayıda haber ve yorum bulunuyor.

ABD’nin Rum Patrikhanesi’ne desteği biliniyor ama son günlerde çok önemli sorunlar arasında Ekümenizm ve Ruhban Okulu da mutlaka araya sokuluyor ve sürekli olarak bu hususlarda Türkiye’den taviz koparmaya yönelik çalışmalar yapılıyor.

Görünüyor ki ABD Başkan Yardımcısı “Joe Biden” 2 ve 3 Aralık’ta bu konulara yönelik olarak da çabalar, söylemler ortaya koyacak.

23 Kasım 2011 Çarşamba

ARCHONLARIN TÜRKİYE’DEKİ ENDİŞE VERİCİ FAALİYETLERİ

Rum Patrikhanesi’nin himayesinde, Amerika’da yapılanmış ve bir devlet yapısı gibi organize edilmiş bir topluluk var. Fener Rum Patriği’nin başkanlığında sivil ve ruhanilerden oluşan adeta bir “Hükümet” modeli şeklinde çalışan bu kişilere “Archon” deniyor. Archonluk; tüm imkânlarını “Megali İdea” emelleri için ortaya koyabilecek kişilerden oluşan “Paramasonik” bir yapılanmadır. Geçmiş aylarda bu konuda birkaç makale yazmış ve dikkatleri çekmek istemiştik. Zira Archonlar, son günlerde Türkiye’de fazla görünmeye başladılar.

Osmanlı İmparatorluğu’nun milliyetçilik akımlarıyla egemenliğinin sarsılmaya başladığı dönemlerde, Küçük Asya ve Trakya’da Rum nüfus göçe zorlanmıştı. Cemaat ile birlikte Patrikhane mensupları da 1922, 1942, 1955 ve 1963 yıllarında Avrupa, Amerika ve Avustralya’ya göç ettiler. Böylece, Fener Rum Patrikhanesi’nin yurt dışına açılması ve faaliyet alanını genişletmesi de başladı. Göçlerden sonra, Patrikhane’nin Anadolu’da faaliyet gösteren kilisesi kalmamıştı. Bu durumun önüne geçmek isteyen dönemin Rum Patriği 1.Athenagoras, çok fazla kişiyi “Archon” unvanıyla donattı ve bu şekilde kilise bağlarının korunmasını amaçladı. Bu süreç, 1966 yılında “Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate” adıyla bir derneğin Amerika’da kurulması ile devam etti. Archonlar; şu anda ABD’de inanılmaz siyasi ve ekonomik güce sahiptirler.

Derneğin ana amaçları şunlardır: 1- Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri nezdinde, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda lobi çalışmaları yapmak. 2- Patrikhane’nin mülk edinme konusu ve Rum vakıflarının mal varlıklarının iadesini sağlamak. 3- Türk Hükümeti’nin Patrik seçimine ve Sen Sinod’un oluşumuna müdahale etmemesini temin etmek. 4- Rum Patrikhanesi’nin "Ekümenizm"liğinin Türkiye tarafında tanınmasını sağlamak.

Patrik 1.Athenagoras (Aristocles Spyrou); Türkiye ile SSCB’nin sıkıntılı bir döneminde, bir anlamda SSCB’ye gözdağı verircesine ABD’den “ithal” bir patriktir. Uçaktan indiği anda kendisine Türk pasaportu verilmiş ama 1948 ile 1972 yılları arasında yaptığı patriklik süresince Türkiye aleyhine hayli zararlı faaliyetlerde bulunmuştur. Athenagoras 1948 yılında İstanbul’a Patrik olarak gelmeden evvel önce 18 yıl süre ile Amerika Başpiskoposu olarak görev yaptı.

Türkiye’ye yaptığı en büyük kötülük; İngiltere Başpiskoposu “Makarios”u, “Kıbrıs Başpiskoposu” tayin etmesidir.  Böylece Kıbrıs’ta çok kanlı ve vahşet dolu bir süreç başlamıştı. Bu süreçte “Kanlı Papaz” olarak bilinen Makarios ve Rum Patriği Athenagoras işbirliği içinde oldular. Zaten Kıbrıs Başpiskoposu doğal olarak Rum Patriğinin hiyerarşik yapısı içinde ona bağlı ve tabi bir makamdır.

Order of Saint Andrew The Apostle Archon of The Ecumenical Patriarchate”  yani Archonlar 1986 yılından itibaren “Athenagoras İnsan Hakları Ödülü” adı altında ve ABD’de çok prestijli sayılan bir ödül vermeye başladılar.

Bu ödülü alanlar arasında ABD Başkanları Jimmy Carter ve George HW Bush, Mikhail Gorbaçov, Elie Wiesel, Amerika Başpiskoposu Demetrios, Başpiskopos Yakovos ve geçen sene de Kardinal Theodore McCarrick’i sayabiliriz.

Amerika’da gücünü çok arttıran Archonlar bu seneki Athenagoras İnsan Hakları Ödülü’nü “Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri”ne verdi.

15 Ekim 2011’de, New York Hilton'da, 600'den fazla Archon ve konukların katılımıyla gerçekleşen 2011 Athenagoras İnsan Hakları Ödül töreni, çok görkemli bir seremoni ile yapıldı ve Amerika Birleşik Devletleri askeri tarihinin en yüksek rütbeli Yunan-Amerikan organizasyonu olarak kabul edildi. Amerika Birleşik Devletleri Silahlı Kuvvetleri adına ödülü, Yunan asıllı bir Amerikalı olan ve çok üstün bir kariyere sahip “Amiral James G. Stavridis”  aldı.

Yunanistan’ın içinde bulunduğu ve “iflas” ile tanımlanabilecek mali durumu karşısında Rum Patrikhanesi’ne eskisi kadar destek veremeyeceği ve Yunanistan yerine zaten daima destekçi olan ABD ve orada çok etkili bir güce sahip Archonların aktör olarak daha öne çıkacakları öngörümüz Archonların Türkiye’de hızlanan faaliyetleri karşısında doğrulanıyor. Bundan böyle Archonların adını Rum Patrikhanesi ile birlikte daha sık telaffuz edeceğimiz anlaşıldı.

Hadisenin Yunanistan ayağında ise şu ilginç gelişme var. Bir önceki makalemizin başlığı şöyleydi: “Batmış Yunanistan, İstanbul Rumları’na Maaş Vermeyi Aksatmıyor”. Gerçekten batmış Yunanistan yardımı aksatmadı. Rum Patrikhanesi’ne yapılan 7 Milyon Euro yıllık yardım Papandreu döneminde 10 Milyon Euro’ya çıkarılmıştı. Yunanistan’daki bu son gelişmelerin bu yardımın ödeme dilimlerinde aksamaya neden olması da doğaldı Ama son dilim de zamanında ve bir evvelki makalemizde ayrıntısını verdiğimiz kanaldan gerçekleşti.

Peki, bundan sonra neler olabilir? Yunanistan her şeye rağmen yardımları aksatmayacaktır. Zira “Megali İdea” için İstanbul’daki Konstantinopolis Kilisesi baki olmalıdır. Tabi sokaktaki “ Yunanlı” bu yardımlara ne der? Haliyle buna şiddetle karşı çıkanlar azımsanmayacaktır. İşte bu durumda zaten var olan ABD desteğine ilaveten bu güne değin çok önde görünmeyen ama var olan Archon topluluğu daha aktif olacaklardır.

Bunun en büyük sinyali Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son ABD gezisinde Amerikalı yöneticilerin talebi ve tavsiyesi ile ABD Başpiskoposu Amerika Başpiskoposu Demetrios ve Archonların Başkanı Anthony J. Limberakis’in Türk heyeti ile görüştürülmeleridir.

Amerika Başpiskoposu Dimitrios ve Amerika’daki Archonlar başkanları Antony J. Limberakis ile birlikte Rum Patriği Bartholomeos’un Heybeliada’dan mezun olup ruhban oluşunun 50. Yılı, Heybeliada Ruhban Okulu'nun kapanmasının 40. Yılı ve Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı kapsamında 21/23 Ekim’de yapılan etkinlikler için gövde gösterisi yaparak geldiler. Amerika’dan gelen Archonların, Türkiye’deki Archonların da eşliği ile Hükümet ve devlet görevlilerini markaja almaya çalıştıkları gözlendi. Şu anda resmen Ekümenik Markaj  altındayız ama yazımızın sonunda vurgulayacağımız gibi bu insanlara gösterilen alaka ve saygıya karşı ihanet edercesine davranışlarla da karşı karşıyayız.

Rum Patrikhanesi’nin ve cemaat vakıflarına son iki senede sağlanan imkânların, Cumhuriyet Tarihi içinde görülmemiş imkânlar/edinimler olduğunu özellikle vurgulamak gerek…

Hükümet ve Devlet organları bu konuda gerçekten çok fazla iyileştirmeler yaptılar. Rum Patrikhanesi’ne ve cemaat vakıflarına, gerek kanun hükmünde kararname ve gerekse yönetmeliklerle ve belki de Müslüman Türkiye’de, Müslüman ibadethanelerinin ve vakıflarının sahip oldukları haklardan daha çok hak verildi. Bu konuda bir yandan hâlâ Türkiye aleyhine tutumlarda bulunmalarına rağmen bu kadar çok hak elde etmelerine kendilerinin de şaşkın olduğunu vurgulamak lazım. Bu varılan ortama, sonuçta birer Türk vatandaşı olan azınlık cemaat mensupları için yapılan birtakım iyileştirmelere negatif gözle bakmadığımızı ise ortaya koymak isteriz.

Ancak burada muhatap olarak Türk vatandaşı insanlar değil de kurumsal bir yapı ile Patrikhanelerin ve Archonlar gibi dış güçlerin, ABD gibi ülke desteğini alan lobilerin alınması durumunda ise hadiseye temkinli yaklaşılması da sanırız ki doğaldır. Çünkü bunlara ne kadar hak verilirse verilsin, “biraz daha” anlayışı ile Rum Patrikhanesi ve ona bağlı vakıflar bir yandan da AİHM nezdinde sürekli Türkiye’yi dava etmeye devam ediyorlar ve bu samimi bir davranış değil!

Birçok kararında yandaş ve baştan kararlı davranan AİHM’de çıkan tazminatların ise dava konusu mülklerin gerçek değerlerinin neredeyse on katına mal olduğu da bir başka gerçek. Bu durumda Türkiye’nin yaptığı birtakım iyileştirmelerin de yerinde olduğu ve bu tür haksız tazminatların önünü kesmeye yönelik olduğu görünmektedir.

Patrikhane lehine talepler her fırsatta Türkiye’ye baskı olarak en üst düzeyde dillendirilmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un son Türkiye ziyaretinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptıkları ortak basın toplantısında, gündeme olan o kadar çok önemli konu varken “Heybeliada Ruhban Okulu”nun açılması taleplerini dillendirmesi düşündürücüdür.

Aslında Heybeliada Ruhban Okulu meselesi ile Rum Patrikhanesi’ne “Ekümenizm” statüsü verilmesi AKP Hükümeti’nin çok evvelinden süregelen, örneğin: Türkiye’ye yıllardır dayatılan siyasi baskı unsurlarıdır. (1948’de ithal patriğin kabul edilmesi sürecinde olduğu gibi)

Son iki yıldaki Patrikhane lehine edinimlerle bazıları aynı anda AİHM’de açılan mahkemeler ise şık bir davranış değildir. Bir yandan son çıkan cemaat vakıflarının mülklerinin iadesi ile ilgili kanun hükmündeki kararnamenin işlemlerini sürdürürken ve iade işlemleri yapılırken, öte yandan AİHM’de dava açmak, sürdürmek ne kadar doğrudur ya da etiktir bu tartışılır. Türkiye Cumhuriyeti daha ne yapsın, daha neler versin?

Türk makamlarının Archonlara gösterdiği iyi niyete, görüşme taleplerine verilen karşılığa karşı son yaptıkları eylem de bu bağlamda çok düşündürücüdür. Bu makalemizin fotoğrafında sol altta görülen Rum Patriği’nin resmi ile aşağıdaki yazı eklenmiş ve Archonların web sitesinin ana sayfasında görülen bir fotoğraf için ne yorum yapmalıyız?    http://www.archons.org/

SUPPORT - RELIGIOUS FREDOM FOR THE MOTHER CHURCH.  MAKE A DONATION

DESTEK - ANA KİLİSENİN DİN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN BAĞIŞ YAPIN

Bu konudaki makale ise Archonların Başkanı Limberakis’in ve 89 Senatör ile 291 Kongre Üyesi tarafından Patrikhane’ye özgürlük için atılan adımları anlatan “Ecumenical Patriarch's religious freedom is one of U.S. Congress' most highly supported issues” başlığını taşıyor. Çok sorumuz var ama “Türkiye Devleti size daha ne yapsın, daha neler versin de burada “din özgülüğünüz sağlansın? diye sorasımız da var…

Din özgürlüğü olmayan Rum Patriği protokollerde, Başbakan’ın bakanların yanında oturabiliyor, VIP kapılarından girip çıkıyor. Mülki makamlar tarafından saygı görüyor, ziyaret ediliyor. Fakat Archonların sitesine bakarsak zavallı Patriğin din özgürlüğü yok! 

Batı Trakya’daki seçilmiş ama görev yapmaları engellenen müftülerimizin acaba nesi var?




10 Kasım 2011 Perşembe

ATATÜRK İÇİN YAZILAN...

22 Kasım 1938 tarihli Alman “Neue Zürcher Zeitung Gazetesi” şu çok anlamlı yazıyı yazdı: 
“Atatürk’ün cenaze töreni, onun son zaferi olmuştur. Tabutunun önünde karşıtlarının hepsi sessiz kalmışlardır. Türk ve Alman askerleri, tabutunun arkasında bir sırada yürüdüler. Bir diğer sırada ise Stalin ve Hitler’in temsilcileri yan yanaydılar. Hem Cumhuriyetçi Valencia hem de General Franco çelenk yollamışlardı. Tabutunun önünde; faşistler, demokratlar ve komünistler bir bütün olarak eğildiler. Her sınıfıyla birlikte olarak Türk Halkı da ağladı ve yakardı.

ZENGİNLERLE FAKİRLER, YÜKSEKLERLE ALÇAKLAR ARASINDA HİÇBİR FARK YOKTU. BUGÜN ANKARA’NIN YAŞAMIŞ OLDUĞU; DÜNYA’NIN HİÇBİR ZAMAN GÖRMEDİĞİ BİR TÖRENDİ.

24 Ekim 2011 Pazartesi

BOJİDAR ÇİPOF 23 EKİM 2011'DE KADIRGA TV'DE BÖL. 4


4. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 23 Ekim 2011'de, KADIRGA TV "KARADENİZ'DEN GENİŞ AÇI" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, SÜMELA MANASTIRI'nda dönen entrikaları gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 23 EKİM 2011'DE KADIRGA TV'DE BÖL. 3


3. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 23 Ekim 2011'de, KADIRGA TV "KARADENİZ'DEN GENİŞ AÇI" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, SÜMELA MANASTIRI'nda dönen entrikaları gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 23 EKİM 2011'DE KADIRGA TV'DE BÖL. 2


2. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 23 Ekim 2011'de, KADIRGA TV "KARADENİZ'DEN GENİŞ AÇI" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, SÜMELA MANASTIRI'nda dönen entrikaları gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

BOJİDAR ÇİPOF 23 EKİM 2011'DE KADIRGA TV'DE BÖL. 1


1. BÖLÜM
Araştırmacı Yazar BOJİDAR ÇİPOF; 23 Ekim 2011'de, KADIRGA TV "KARADENİZ'DEN GENİŞ AÇI" Programında MUHARREM BAYRAKTAR'ın konuğu oldu. Son dönemde Rum Patrikhanesi'nin edinimlerini, SÜMELA MANASTIRI'nda dönen entrikaları gözler önüne sererek analiz etti. Bazı hususlarda ise ileriye yönelik oluşabilecek tehlikeler için kamuoyunun dikkatini çekti.

21 Ekim 2011 Cuma

BATMIŞ YUNANİSTAN, İSTANBUL RUMLARI’NA MAAŞ VERMEYİ AKSATMIYOR


Yunanistan ile Rum Patrikhanesi 90’lı yıllardan itibaren öncelikli olarak Rumlar olmak üzere Türkiye’deki Hıristiyan yaşlılara emeklilik maaşı vermektedir.  

İlk başlarda aylık “400 Dolar” olan bu emekli maaşı, şu anda üç aylık “1300 Euro” şeklinde ödeniyor. 65 yaştan yukarı erkekler ile 60 yaştan yukarı “Hıristiyan” kadınlar “Rum Patrikhanesi’nin onayı” ile bu maaşı alabilmektedir.

Yukarıda, Rum asıllı yaşlılar yerine neden “Hıristiyan” yaşlılar şeklinde bir ifade kullandığımız ise işin dikkat çekilmesi gereken bir başka yanıdır ve yazımızın sonlarında irdelenmektedir.

Bu tahsisat, “Yunanistan Sosyal Yardım ve Sosyal Sigorta Bakanlığı” bütçesinden ayrılmış bir tahsisat olup Yunanistan başkonsolosluğu vasıtasıyla maaş bağlanan kişilere ödenmektedir. Yunanistan; bu yaşlılık maaşlarını “Emeklilik Sigortası” olarak tanımlamaktadır. Peki, Türkiye’deki Rum asıllı vatandaşlarımızın, Yunanistan ile nasıl bir sosyal sigorta hakkı edinebileceği bağ vardır, nerede emekli olup bu hakkı edinmişlerdir de böyle bir ödemeyi düzenli olarak alıyorlar?

Türkiye’de yaşayan, Türk vatandaşı Rumların tamamında değil ama yaklaşık hepsinde Yunan pasaportu da bulunur ve dolayısı ile bu insanlar aynı zamanda Yunanistan vatandaşlarıdır. Bu Türkiye açısından yasal değildir, zira Türkiye’nin Yunanistan ile imzaladığı bir “çifte vatandaşlık” anlaşması yoktur. Bu durumda kişilerin ellerindeki Yunanistan pasaportları da (Türkiye açısından) yasal değildir.

Vatandaşlık bir aidiyet ve bağdır. Hele her ay düzenli olarak ödenen bir para da ortada varsa çok daha güzel bir bağdır ve bu bağı Rum Patrikhanesi cemaati susturmak adına fevkalâde kullanmaktadır.

Yunanistan; bir bakanlığın tahsisatından bu maaşları ödese de emekliliğin bağlanması, sadece Rum Patrikhanesi’nin onayı ile mümkün olabilmektedir. Bu durumda Patrikhane’nin dini olmayan faaliyetlerinden hoşnut olmayan insanların seslerini yükseltmesi, bir hususta herhangi bir tenkitte bulunması tabi ki mümkün değildir. Zira cemaat içinde kişiye maaş bağlanmadan evvel Yunan Konsolosluğu memurları çok titiz bir istihbarat yapmakta en son olarak da Patrikhane’nin onayına gönderilmektedir.

Bu kişilerin Yunan pasaportlarını temdit ve değiştirme işlemleri ise semt metropolitlerinin imzaladığı bir kilise evrakı olmadan yapılmamakta ve bu durumda, cemaat mensupları Rum Patrikhanesi’ne “tam biat” etmedikçe pasaport ve emekli maaşı almaları mümkün olmamaktadır.

Başkalaştırma”dan, “ötekileştirme”den bahsedenler bu durumda zaten işin başında; “başka” ve “öteki”dir. 

Yazılarımızda sık sık yineliyoruz. Amerika vatandaşları, evvelâ Amerikalı sonra kendi etnik kimliği ile yaşarlar. Amerika’nın politikalarını benimsemesek de Amerikan vatandaşlığının doğal tepkisi olan Amerikalı olmayı çok güzel benimsetiyorlar. Türkiye vatandaşı azınlıklarda evvelâ Türk olmak ve -bizim gibi düşünenleri tenzih ederek ve bu söyleme dâhil etmeyerek- Türkiye’nin âli çıkarlarını gözetmek duygusu maalesef oluşmamıştır.

Pasaport ve vatandaşlık gerçekten bir aidiyettir ve hele bir de sunulan imkânlar, ödemeler varsa konuşamazsınız, Türkiye ile aidiyet oluşturduğunuz ülke arasındaki ihtilaflarda, sorunlarda taraf olursunuz. Türk vatandaşlığınız zaten yasaldır ve hakkınızdır. Ama cebinizde (Türkiye’ye göre) yasal olmayan pasaportunu da taşıdığınız ülke aleyhinde davranamaz, konuşamazsınız. Bu durumda başkasınız, ötekisiniz. Sonra da sürekli olarak Türkiye aleyhinde yapılan kötü propagandaları benimsersiniz ve Türkiye için “ötekileştirmeci” ya da “başkalaştırmacı” nitelendirmesini yaparsınız.

Bu tıkır tıkır işleyen ve Rum Patrikhanesi’ni ziyadesiyle mutlu eden işleyiş; son günlerde Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosu “Vasileos Bornovas” ile Rum Patriği’nin arasını soğuttu!

Yunanistan’da devletten sonra gelen en zengin kurum Yunan Kilisesi’dir. Sonsuz mal varlığı ve gelirleri bulunmaktadır ve vergi de verir. Rum Patrikhanesi’nin de Yunanistan’da Yunan Kilisesi’^ne yakın büyük mal varlığı vardır. Bu mal varlığından oluşan kazançlardan vergi alınmaması için Papandreu’ya son zamanlarda Patrikhane tarafından baskı yapıyorlar.
Yunanistan bilindiği gibi büyük bir mali kriz ile karşı karşıyadır. Bu rağmen Papandreu’nun Yunanistan Başbakanı olduğundaki ilk icraatı, “8 Milyon Euro” olan yıllık “Rum Patrikhanesi’ne Örtülü Yardım”ı “10 Milyon Euro”ya çıkartmak olmuştu. 4 taksitte gönderilen bu yardım; krize rağmen düzenli olarak yapılmakta iken en son taksit bu yaşadıkları kriz nedeniyle aksadı! 

Rum Patriği Barholomeos, 7-12 Ekim arasında “Aynaroz Bölgesi”ne bir ziyaret yapmıştı ve bu ziyarette bir araya geldiği Papandreu ile bu konu enine boyuna tartışıldı. Son taksidin ödenip ödenmediği ve şu an itibariyle akıbetinin ne olacağı net değil! Çok uzun zamandan sonra ilk olarak Rum Patrikhanesi de sıkıntıya girdi.

Nereden bakılırsa bakılsın Rum Patrikhanesi ve Rum Cemaati; Yunanistan için büyük bir mali konu teşkil etmektedir. Hal böyle iken ve mali krize rağmen para desteği sürerken yaşlı Hıristiyanlara ödenen “Emeklilik Sigortası” son günlerde bambaşka bir konudan sorun olmaya başladı. İstanbul Başkonsolosu “Vasileos Bornovas” ile Rum Patriği’nin arasını soğumasının perde arkasında; Patrikhane’nin Rum/Yunan olmayan Hıristiyanlara da bağlamış olduğu emeklilik ödemeleri yatmakta...

Zira bu paraların bir kısmı; Patrikhane’ye yakınlığı ile bilinen “Ermeni”, “Arap” kökenli (Antakyalılar olarak bilinen cemaat) ve “Bulgar” cemaatlerinden belirtilen yaşlardaki kişilere de verilmektedir.

Yunanistan ve Rum Patrikhanesi neden etnik kökeni farklı olan yaşlı Hıristiyanlara da emeklilik maaşı bağlar? Bu sorunun yanıtı ise tam bir Bizans entrikasını içinde barındırıyor!
Ermeni Cemaati, Türkiye’nin en büyük Hıristiyan azınlığıdır ve sayıları 70 Bin civarındadır. Ermeni Cemaati’nin içinde gruplaşmalar vardır. Ermeni Patriği Mutafyan’ın seçiminden önce bu gruplaşmalar ayyuka çıkmıştı. Ne ilginçtir ki 70 Bin kişilik Ermeni Cemaati, Vakıflar Kanunu’nun, 41. Maddesi gereğince 28 Aralık 2008’de yapılan “Vakıflar Meclisi’ne“ seçilen “Azınlık Vakıfları Temsilcisi”ni kendi içinden çıkaramadı ve bu  “Temsilcilik” Rum Cemaati’nden birine kısmet oldu.

Arap kökenliler denince bu kişiler “Antakyalı” olarak bilinen Ortodoks Hıristiyan Türk vatandaşlarıdır. Bu insanları Süryaniler ile de karıştırmamak gerekir. Ana lisanları Arapça olan bu insanlar yıllar süren sistematik bir çalışmayla “Rumlaştırıldılar”…

İstanbul’daki kiliselerin çoğunda görevli olarak bu çalışkan insanlar istihdam edilmektedir. Çoğunun hüviyetlerinde Rum yazar ki bu işte gerçek olmayan bu durumdur. Zira bu insanlar gerçekte merkezi Şam’da bulunan “Antakya Patrikhanesi”ne bağlıdırlar. 1997 ile 2007 yılları arasındaki Bulgar Eksarhlığı Vakfı’ndaki yönetim kurulu üyeliğimiz süresince Rum Patrikhanesi’nin bu insanlardan çok güzel istifade ettiğini gördük.

Gerek vakfımızda çalışanlar ve gerekse tanıdığımız kişilerin birçoğundan “Ne milletsiniz?” sorusuna hep “Rum” yanıtını aldık. Türkiye’de siyasi fırtınalar yaratan, yabancı ülkelerin baskısına maruz kalınmasına neden olan Rum Patrikhane’sinin cemaati için çok yerde 5000 kişi diye bir rakam telaffuz edilmektedir. Ancak Rum Cemaati gerçekte, 1500 kişiden azdır.  İşte bu sayıyı kabartmak için Antakyalılar kullanılır. Nemalanan, iş bulan, maaş alanlar dışında kendilerine yapılan “Rum” nitelemesine bozulanların az olmadığını ise burada ifade etmek istiyoruz. Bulgar Cemaati’ne gelince ki bu husus uzmanlık alanımızdır, bu konuda yazmış olduğumuz 656 sayfalık “Patrikhane ile Mücadelem” adlı kitabımızda 220 belge ile gerçekleri ortaya koyduk.

Bulgar Cemaati’nde de çok sayıda kişide Yunan pasaportu vardır ve bunların yaşlıları Yunan Başkonsolosluğu’ndan emekli maaşı alıyor. Bulgar Cemaati belki Antakyalılar kadar Patrikhane’ye sayısal destek değildir ama Haliç’teki “Demir Kilise” gibi çok önemli olan mülkleri ve en önemlisi kurumsal yapısı, yani Patrikhane’nin sahip olmadığı “Tüzel Kişilik” ile Patrikhane’nin “Grekleştirmek” arzusunda olduğu bir cemaattir. Bartholomeos’un patrik olur olmaz bu cemaat üzerine asimile etmek için neler yaptığı yukarıda bahsettiğimiz kitabımızda belgelerle gözler önüne serilmiştir. Bir yere kadar asimilasyonda muvaffak da olunmuştur. Hatta şu an görevde olan 7 kişilik Vakıf Yönetim Kurulu üyelerinin 5’nde, yazımızın başında açıkladığımız, “yasal olmayan şekillerde” edinilmiş Yunan pasaportları bulunmaktadır.

Şimdi, Patrikhane’nin başı kendi cemaat mensupları gibi “bağımlı” hale getirmek için maaşa bağladığı Ermeni, Arap kökenli ve Bulgar kişilere de verdiği “Emekli Maaşı”  nedeniyle Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu ile dertte. 

Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu tabi ki Yunanistan’ı temsil eder. Bunu da göz ardı etmemek ve hadiseyi Başkonsolos ile Patrikhane arasında bir ihtilaf şeklinde nitelememek lazımdır.

Söz konusu olan emekli maaşları, havale yöntemi kullanılmadan diplomatik araçlarla “çek olarak” İstanbul’a getiriliyor. Sonra bu çek; bir Yunan şirketinin satın aldığı “Finasbank”ta nakde çevrilerek listedekilere İstanbul Başkonsolosluğu binasında elden ödeniyor

2004 yılında, Rum Patrikhanesi’nin Selanik yakınlarındaki “Piliea” bölgesinde, mülkiyeti kendilerine ait olan ve çok değerli 330 dönümlük bir arazide dev bir alışveriş merkezinin inşaatı yapılmıştı. İnşaatı, “Lamda Development” ile “Sonae Kharangionis” firmaları tarafından kurulan “Piliea” adlı bir şirket yaptı. 

Lamda Development firmasının sahibi aynı zamanda Yunanistan’ın ikinci büyük bankası olan “Eurobank EFG”nin da sahibi olan armatör “Spiros Latsis”dir. Eurobank EFG ise eski adı ile “Tekfenbank”, şimdiki adı “Eurobank Tekfen” olan Türk bankasının 2006’dan itibaren % 70 sahibidir. 

Üç ayda bir 1300 Euro olarak maaşların dağıtıldığı Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu içinde para almayı beklerken kendi aralarında “Türkçe” konuşan yaşlılara kaba davranıldığı, hatta bazı kişilerin mahalden kovulması ile bina içinde sadece Yunanca konuşmaları istenmektedir. 

Gökçeada’da ve Bozcaada’da yaşayanların maaşını ise Başkonsolosluk adına Rum Patrikhanesi 530 Euro aylık olarak ulaştırmaktadır. Gökçeada’da ve Bozcaada’daki dağıtımların Patrikhane tarafından aksatılarak yapılması ve bazı kesintiler de olması ise emekli maaşı alanların çileden çıkmasına neden oluyor.

Emeklilik maaşı alanların sayısı şöyledir: İstanbul’da 950, Gökçeada’da 182 ve Bozcaada’da 17 kişidir. Bu gerçekten mali kriz ile boğuşan Yunanistan’ın tarafından bakıldığında çok büyük bir destektir.

Şimdi soru şu ki: “Yunanistan Sosyal Yardım ve Sosyal Sigorta Bakanlığı” bütçesinden ayrılan ödenekle emeklilik maaşı alanların, dolayısı ile artık aleyhte hiçbir hareket ve tenkit yapma olasılığı ortadan kaldırılanların arasına dâhil edilen, Ermeni, Arap kökenli ve Bulgar etnik kökenli Türk vatandaşlarını “kimin adamı” olarak tanımlayabileceğimizdir.


BARTHOLOMEOS ŞEHİTLERİMİZE RAĞMEN YEMEKLİ KUTLAMA YAPIYOR
Bartholomeos’un Heybeliada’dan mezun olup ruhban oluşunun 50. Yılı, Okulun kapanmasının 40. Yılı ve Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı olduğunu ve 21 Ekim akşamı “Four Seasons Otel”de bir yemekle başlayacak etkinliklerle, Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı kutlamaları başlıyacağını bir önceki yazımızda belirtmiştik.
Bu kutlamalara “Amerika Başpiskoposu Dimitrios” ve bir ruhban grubu, ayrıca Amerika’daki “Archonlar” da başkanları “Antony J. Limberakis” ile birlikte geleceklerdi. 21 Ekim’de başlayacak etkinlik kapsamında 300 kişi civarında olması beklenen yemeği şehirlerimize rağmen iptal etmiyorlar.
Sadece 22 Ekimde “İstanbul Kongre Merkezi”nde (Harbiye’deki eski Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu) yapılacak 3 bin kişilik resepsiyonu iptal ettiler.
23 Ekimde, 16.00 18.00 saatleri arasında Karaköy’deki “Galata Rum İlkokulu” da yapılacak panel de programdan çıkmadı…
Sırbistan Patriği, Gürcistan Patriği ve Arnavutluk Başpiskoposu da bu kutlamalara iştirak etmek için İstanbul’a geliyor.
Şüphesiz ki bu kutlamalar kapsamında Amerika’dan gelen Archonların, Türkiye’deki Archonların eşliğinde, Hükümet ve devlet görevlileri ile yapmaya çalışacakları görüşmelerin, bu elim terör gündeminde olması mümkün olmayacak ve “Ekümenik Markaj” Türkiye’nin  başta terör olmak üzere çok sayıda derdi arasında devam edecek görünüyor.


18 Ekim 2011 Salı

DÜNYA’DAKİ TÜM YUNAN ASILLI ve ÜST RÜTBELİ PAPAZLAR BU GİDİŞLE TÜRK VATANDAŞI OLACAK

1 Eylül’de Heybeliada Ruhban Okulu’nda ve 2 Eylül’de Patrikhane avlusunda bulunan Aya Yorgi Kilisesi’nde toplantılar yapılmış ve bu toplantılarda Rus Patrikhanesi ile ilgili konularda da strateji belirlenmişti. KudüsAntakya (Şam’da bulunur) ve İskenderiye patrikleri ile Kıbrıs Başpiskoposu ve Rum Patriği Bartholomeos katılacağı bu toplantıya Antakya Patriği Rus Patrikhanesi’nin müdahalesi ile son anda katılmamıştı.  
Rum Patriği Barholomeos’un çok yoğun bir tempo ile uygulamakta olduğu bir programı uygulaması ve bu program dâhilinde 7-12 Ekim arasında Aynaroz Bölgesi’ne bir ziyaret gerçekleştirecek olması, o bölgede Rusya için fevkalade önem arz eden “Aziz Pandeleimon Rus Manastır”ı ile ilgili Rusya’nın da önemli bir adım atmasına neden oldu.
30 Eylül’de Rus Patriği Kiril, Devlet başkanı Dimitri Medvedev ve çok üst düzey bürokratların katılımı ile “Aziz Pandeleimon Rus Manastırı Kültür ve Manevi Mirası Koruma Kurulu” oluşturuldu ve bu manastırın rehabilitasyonu için büyük bir bütçe ayrıldı. Bu suretle; 1 Eylül’de Rum Patrikhanesi’nde yapılan ve kendileri ile ilgili konuları da içeren yapılan toplantıya Rusya Kilisesi ve Devleti en üst düzeyde cevap vermiş oldu.
Bu sene Rum Patrikhanesi’nde her şeyin yıldönümüdür ve bunu en iyi şekilde kullanmak üzere hazırlıklar yapılmıştır. Bartholomeos’un Heybeliada’dan mezun olup ruhban oluşunun 50. Yılı, Okulun kapanmasının 40. Yılı ve Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı… Bu gövde gösterisi öncesinde ya da süresince Rusya’nın da birtakım oldubittilere sessiz kalmayacağı yaptığı hamlelerden anlaşılmaktadır
21 Ekim akşamı “Four Seasons Otel”de bir yemekle başlayacak etkinliklerle, Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı kutlamaları başlıyor. “Amerika Başpiskoposu Dimitrios” ve kalabalık bir ruhban grubu ve Amerika’daki “Archonlar” da başkanları “Antony J. Limberakis” ile birlikte kalabalık bir grup olarak İstanbul’a geliyorlar. 21 Ekim’de yapılacak bu yemeğin 300 kişi civarında olması bekleniyor.
22 Ekimde ise “İstanbul Kongre Merkezi”nde (Harbiye’deki eski Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu) 3 bin kişilik bir resepsiyon veriliyor. Resepsiyonda, piyano resitali ve sunum da yapılacaktır. Bu resepsiyona, tüm yerli siyasi ve yöneticilerin yanı sıra çok sayıda Türk iş adamı da davetlidir. Bu davet ile yapılmakta olan her ne kadar Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı’nı kutlamak olarak görünüyorsa da esas maksat; Heybeliada Ruhban Okulu’nu açtırmaya yönelik hamleyi başlatmaktır.
Etkinliklerin son günü olan 23 Ekimde, 16.00 18.00 saatleri arasında Karaköy’deki “Galata Rum İlkokulu” (Σχολή Γαλατά) da bir panele ev sahipliği yapacaktır.
Archonlar, son zamanlarda Türk siyasilerini yakın markaja almaya başladılar ve üst düzey temsilcileri ile Patrikhane lehine talepler içeren görüşme taleplerinde bulunuluyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın son Amerika gezisinde, Amerika Başpiskoposu ve Archonların üst düzey temsilcileri Türk Heyeti’ni yakın markaja aldıkları hakkında internet ortamında çokça haber var. 21-23 Ekim’de yapılacak olan “Bartholomeos’un Patrik oluşunun 20. Yılı Kutlamaları” çerçevesinde papazların ve Archonların bu kadar kalabalık gelmeleri de Türk yetkililerle görüşme taleplerini yinelemek ve Heybeliada Rum Ruhban Okulu’nun açılmasını sağlamaya yöneliktir.
Rum Patriği Bartholomeos da bu bağlamda Kasım ayı içinde, Ankara’ya temaslar yapmaya yönelik bir çıkartma yapma hazırlığı içindedir. Ekümenikliği tescil ile Heybeliada Rum Ruhban Okulu’nun açılması bunların en büyük idealleridir. Ve bu bağlamda da Patrikhane’nin “maiyet”ini arttırma çabaları bir yandan devam ediyor.
2 Bin kişiden az kalmış Rum Cemaati’nin dini ihtiyaçları ile ilgili olarak hiçbir orantıya uymayan Yunan asıllı yabancı papazların Türk vatandaşı yapılması talepleri de bu arada devam ediyor. Sürekli olarak yinelenen bu yabancı tebaalı papazları Türk vatandaşlığına alınması isteklerinin sonu gelmiyor. Bu kadar çok papazın cemaatin dini ihtiyaçları ile ne alâkası olacağını da anlamak mümkün değil.
Şubat 2011’de TC olmaları için müracaat edilen şu Yunan asıllı yabancı papazlar Ağustos’ta Türk vatandaşı olmuşlardı:
Rethimnis ve Avlopotamu Metropoliti Evangelos Antonopoulos 
Kidonias ve Apokoronau Metropoliti Emmanouil Papayannakis,  
Hong-Kong Metropoliti Nektarios Tsilis 
Almanya Metropoliti Augustin Lambardakis 
Meksika ve Orta Amerika Metropoliti Georgios Anastasiadis 
Leros ve 12 Ada Metropoliti Panagiotis Aravantios 
Bu şahısları önceki yazılarımızda belirtmiştik ve sürekli kabaran bu listeye en son olarak “Girit Başpiskoposu Nikolaos Athanasiadis” de eklendi. İnsana “Aman Allahım” dedirtecek bir topluluk yavaş yavaş Türk vatandaşı oluyor. Girit Başpiskoposu’nun Türkiye ile ne alâkası var?
Resmen Bizans döneminin kadrosunu topluyorlar. Türkiye içinde Rumluğun esamesi kalmamış yerlere metropolit atıyorlar.
Ve bu suretle de Türkiye hudutları dışında ne kadar üst düzey Yunanlı papaz varsa ağır ağır sürdürülen bir programla Türk vatandaşı oluyor.
Bu gözü dönmüş, doymak nedir bilmeyen zihniyet, bu süreçte vatandaşlığa alınmasında “sakınca” görülen “Fransa Metropoliti Emmanuel Adamakis”in işlemlerinin Türkiye tarafından ret edilmesine ise çok içerlemiş.  Rum Patriği Bartholomeos’un, Kasım’da Ankara’ya yapacağı çıkartmada bu hususu da gündeme getirmesi ve bu “sakıncalı” papaza da Türk vatandaşlığı almak için bastırması durumunda ortaya çıkacak vahamete ise ne demeliyiz acaba?
Yahu muhteremler! Fransa zaten bizim başımıza (sözde) Ermeni soykırımı işini sarmaya “tam teşebbüs hali” ile iştigal ederken bir de başımıza “Fransa Metropoliti”ni de Türk vatandaşı yaparak musallat etmeyin! 
Bu adamcağız, sizin ilerideki , Bartholomeos’tan sonraki patrik adayınız olmasın?
İleride Türkiye’nin başına, Yunan asıllı bir “Fransız”ı miras bırakmak istiyorsunuz anlaşılan…
Ve birinci sırada Ekümeniklik sonra da Heybeliada Ruhban Okulu’nun YÖK’e bağlı olmadan açılması için ne gerekiyorsa yapmaktalar.
Yeni Anayasa’da yapılacak düzenlemelere çok dikkat edilmesi ve Patrikhane’nin önünü açacak maddeler tesis edilmemesi ile Patrikhane için çalışan hukukçu ordusunun, bu bağlamda Anayasa Komisyonu’ndaki meslektaşlarına telkinlerde bulunamaması için çok dikkat edilmesi gereklidir.