26 Ocak 2012 Perşembe

BOJİDAR ÇİPOF'UN TELEVİZYON PROGRAMLARI ARŞİVİ (2010/2011)

Araştırmacı Yazar Bojidar Çipof’un, 2010 ve 2011 yıllarında Fener Rum Patrikhanesi hakkında katıldığı televizyon programlarının özetleri bu video dizisinde 11 bölüm olarak ve programların yayınlanış tarihleri esas alınarak hazırlanmış ve bu konuda araştırma yapanlara kaynak olması umuduyla sunulmaktadır. 

İzlendiğinde, bölümlerde hayli süratli oluşan Rum Patrikhanesi’nin aktiviteleri ele alınırken, genel konulardaki gelişmeler hakkında özü aynı fakat sunuşu farklı tekrarlamalar da olduğu görülecektir. Bu arşiv içinde bulunan videoları tam olarak izlemek için ana sayfadaki "ARŞİV" butonunu kullanınız.


RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 1

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 2

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 3

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 4

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 5

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 6

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 7

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 8

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 9

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 10

RUM PATRİKHANESİ HABERLERİ BÖLÜM: 11

19 Ocak 2012 Perşembe

HELENİZM’DE MUDANYA PLANI (MUDANYA GAZETESİ 19 OCAK 2012)


MUDANYA GAZETESİ 19 OCAK 2012
Araştırmacı yazar Bojidar Çipof, Mudanya’nın Zeytinbağı Beldesi’ndeki Kemerli Kilise’yi satın alan 250 bin Euro’luk finansmanlığın perde arkasını yazdı…

Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında Mudanya ve Gemlik’te bir dizi incelemelerde bulunan Fener Rum Patriği Bartholomeos’un yol haritasını ortaya çıkaran araştırmacı yazar Bojidar Çipof, Zeytinbağı Beldesi’nde Rum Patrikhanesi tarafından geçtiğimiz ay 250 bin Euro’ya satın alınan Kemerli Kilise ile bu planın adım adım işlediğini öne sürdü.

Bursa’da Helenizm yayma hareketinin ilk adımının Mudanya’nın Zeytinbağı (Tirilye) Beldesi’nden atıldığına vurgu yapan Çipof,  şimdi de “Helenizm artık Türkiye’de hortlamaya hazır” dedi. Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı 1996 ve 2007 yıllarında açtığı iki davası Yargıtay İçtihadı haline gelen araştırmacı yazar Bojidar Çipof, yayınladığı son yazısında "Bursa-Mudanya ve Zeytinbağı" üçgende olup bitenleri analiz etti. “Kemerli Kilise” olarak da bilinen “Panagia Pantovaasilissa” adlı eski kilisenin kısa bir süre evvel Rum Patrikhanesi tarafından satın alındığını hatırlatan Bojidar Çipof, Bartholomeos’un, Zeytinbağı’ndaki bu metruk ve dört duvar kalmış kiliseye senede birkaç kez gelerek ziyaretler ve ayinler yaptığını anlattı. Çipof, yazısında şu görüşlere yer verdi:


250 BİN EURO’LUK FİNANSMAN…

“(…) Geçen süre içinde Rum Patriği Bartholomeos, Zeytinbağı’ndaki bu kiliseye gelmeye devam etti. Bazen korsan bir ayin, bazen de günübirlik bir gezi mahiyetinde yanında cemaat mensupları ile birlikte bu ziyaretleri yaptılar.  Esnaf da bu ziyaretlerden ziyadesiyle mutlu oldu! Ve geçen sene ortalarında Patriğin parlak elemanlarından, akademik kariyeri hayli yüksek olan “Elpidophoros” dini lakaplı metropolit “Yani Lambriniadis”e “Bursa Metropolitliği” unvanı verildi. Şahıs gerçekten birçok lisan bilen, kariyeri yüksek ve en önemlisi sosyal medyadaki tüm imkânları kullanabilen ve çevresi de çok geniş olan bir kişi…

Lambriniadis, Bursa Metropoliti olduğunda ilk yaptığı iş, bastırdığı bir broşürde Bizans dönemi Yunanca Bursa haritasına yer vermesi oldu.. Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu Başpapaz olarak tayin edilen Bursa Metropoliti Lambriniadis, sosyal medyada Ruhban Okulu profilleri açmakta ABD Büyükelçisi’ni adada ağırlamaktadır.  6 Şubat’ta adada yapılacak bir tören ile de bu resmileşecektir. Cunda Metropolitliği ise boştur.

(…)Yani (Elpidophoros) Lambriniadis, son günlerde çok faaldir. Zeytinbağı’ndaki kilisenin 250 Bin Euro’ya satın alınmasını ve finansmanını sağlamıştır. Bu tabi bazı çevrelerce çok takdir topladı. Patriğin bir dönem, özellikle bir önceki görevi olan, Sen Sinod Genel Sekreteri iken her daim yanında olan Lambriniadis için Bartholomeos ile arasında gizli bir güç kavgası olduğu da söylenmektedir.

“MUDANYA İLE YAZILANLAR GERÇEKLEŞİYOR…”

(…)Yazdığımız her şey bir süre sonra hakikat oluyor. Mudanya ile ilgili de çok şey yazdık ve hepsi tek tek gerçekleşti. Büyük bir pazılın parçalarını birer birer birleştiriyorlar. Bunları ayrı ayrı ele alırsak ve iyimser bir gözle bakarsak “Ne var bunda?” demek de olası… Ama durum öyle değil. Tüm perspektife bakıldığında durum hiç iç açıcı değil!”


ZEYTİNBAĞI’NA UYARI…

Öte yandan Bojidar Çipof, “Patrikhanenin onararak ayin yapmayı planladığı kilisenin anahtarının belediyeye verileceği ve tarihi yapının günübirlik ziyaretlere de açık tutulacağı” yönünde görüş belirten Zeytinbağı Belediye Başkanı Ali Turan’a da gönderme yaptı. Belediyelerin bu konuda yanlış davrandığını ileri süren Çipof, “Turizmden anlık gelecek katkılar öncelikli olarak gözleri boyamakta. En büyük hata ise bu gelişmeleri münferit olarak değerlendirip, hoşgörü ve diyalog içerisinde değerlendirmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında Anadolu yani onlara göre Küçük Asya’yı yeniden ele geçirme süreci başlamıştır. Yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde umarız ki, Rum Patrikhanesini Vatikanlaştıracak, Türkiye’de ‘Ortodoks Halifeliği’ misali bir yapı oluşturacak bir gol yenmez” dedi.

"HELENİZM TÜRKİYE'DE HORTLAMAYA HAZIR" MAKALESİ’Nİ POYRAZ FM'DE DİNLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ 

 

18 Ocak 2012 Çarşamba

BOJİDAR ÇİPOF MAKALESİ: "HELENİZM TÜRKİYE'DE HORTLAMAYA HAZIR" POYRAZ FM'DE



BOJİDAR ÇİPOF'UN  "HELENİZM TÜRKİYE'DE HORTLAMAYA HAZIR" ADLI MAKALESİ 18 OCAK 2012'DE  RADYO POYRAZ FM'DE

Uzunca bir zamandır Anadolu'daki metruk, duvarları dahi kalmamış kiliselerde Rum Patriği Bartholomeos tarafından yılın belli günlerinde ayinler yapılmaktaydı. Üzerinde Rumluluğun esamesi kalmamış bölgeler için ise eski Bizans adları kullanılarak metropolitlikler ihdas edilmeye başlandı. Bu konular; geçmiş yazılarımızda çokça el alındı. Bu itibarla bir kez daha bazı noktaları tekrar etmek yerine, eski yazılarımızın bir kez daha okunmasını, durumun artık vahamet arz etmeye başladığı şu noktada önemle tavsiye etmekteyiz.

17 Ocak 2012 Salı

HELENİZM TÜRKİYE’DE HORTLAMAYA HAZIR

Yunan milli ülküsü olarak bilinen ve ütopik olarak İstanbul’un “Konstantinopolis” adı ile tekrar Bizans’ın başkenti olmasını amaçlayan “Megali İdea” amaçları doğrultusunda 2010’da çok hamle yapıldı. Rum Patrikhanesi, arkasına ABD’yi ve ABD’de kurulmuş olan “Archon” topluluğunu da alarak önemli edinimler sağladı. Yunanistan ise içinde bulunduğu mali krize rağmen moral ve olabildiğince de maddi desteğini sürdürdü.

10 Mart 2010’da Habertürk Televizyonu’nda, “Kostantinoplelilerin Ekümenik Federasyonu Başkanı” olarak ortaya çıkan, Prof. Nikolaos Uzunoğlu’nun ağzından bu amaçlardan bir tanesini daha öğrenmiş olduk. Bu gelişme, “İstanbullu Rumlar Vatandaşlık İstiyor” şeklinde medyamızda sunuldu. Tabi bu gelişmeler olurken bir yandan da çok sayıda Yunan asıllı papazın Türk vatandaşlığı alması da sağlanmıştı.

Uzunca bir zamandır Anadolu’daki metruk, duvarları dahi kalmamış kiliselerde Rum Patriği Bartholomeos tarafından yılın belli günlerinde ayinler yapılmaktaydı. Üzerinde Rumluluğun esamesi kalmamış bölgeler için ise eski Bizans adları kullanılarak metropolitlikler ihdas edilmeye başlandı. Bu konular; geçmiş yazılarımızda çokça el alındı. Bu itibarla bir kez daha bazı noktaları tekrar etmek yerine, eski yazılarımızın bir kez daha okunmasını, durumun artık vahamet arz etmeye başladığı şu noktada önemle tavsiye etmekteyiz.

Geçtiğimiz yıllarda yine adım adım ve de Yunan/Rum vizöründen bakıldığında çok da güzel bir şekilde işleyen bir program dâhilinde, Türkiye’den Rumların neden kovulduğu sorgulanmaya başlandı. Ama bu gerçek değildi. Türkiye’den, Türk vatandaşı hiçbir Rum kovulmamıştı… Hatta bu konuda daha da ileriye gidildi ve bir güruh tarafından, Lozan Antlaşması mucibince 1925 yıllarında yapılan “Mübadele”  yani “karşılıklı zorunlu göç” dahi sanki Türkiye’nin bir büyük kusuru gibi ya da Türkiye zalim gibi lanse edilmeye başlandı.

Bir cümle ile vurgulamak istiyoruz ki; Varlık Vergisi ile 6/7 Eylül olaylarının Türkiye’nin kara lekeleri olduğunu ama bunlarla yüzleşilmiş ve tazminatlarının da ödenmiş olduğunu sıkça vurguladık ve belgeledik. "1964 yılında Türkiye Rumları kovdu" demek ise gerçekleri çarpıtmak demektir. Bu anımsatmayı ise şunun için yaptık: Geçtiğimiz sene Mart ayında ortaya çıkan “İstanbullu Rumlar Vatandaşlık İstiyor” söylemi ile birlikte 1964 yılında Rumların Türkiye’den sürgün edildikleri martavalı yine dillendirilmeye başlandı.

Nasıl ki Heybeliada Ruhban Okulu, 1971 yılında çıkan YÖK Yasası’na bağlanmak istemedikleri için kendileri tarafından kapatıldığı halde bu gün bunu “Türkiye okulumuzu kapattı!” şeklinde ve tamamen gerçek dışı bir şekilde ortaya koyuyorlarsa, 1964 sürgünleri meselesi de aynı şekilde çarpıtılan bir provokasyondur. 1964’te alınan bir kararla, 1930 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan, “İkamet Ticaret ve Seyrisefanin Anlaşması”; o günün koşulları ve uluslar arası hükümler çerçevesinde iptal edilmişti

1964’te Yunanistan ile Türkiye; Kıbrıs’tan ötürü savaşın eşiğindeydiler. Aralık 1963 sonunda ise Kıbrıs’ta, Rumlar tarafından tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen trajik olaylar gerçekleşti. 20 Aralık’ta Türk köylerinde başlayan kıyım 24 Aralık Noel Gecesi, Binbaşı Nihat İlhan’ın savunmasız eşi Mürüvvet ve evlatları KutsiHakan bir banyo küvetine sokularak katledildiler. Bu masumların banyo küvetindeki fotoğrafı Türkiye’de büyük bir infial yarattı.

Bu arada 1964 başında bir gelişme oldu ve Beyoğlu’nda gizli faaliyet gösteren bir “Yunan” derneği ortaya çıkarıldı. Bu derneğin adı geçen sene ortaya çıkan “Kostantinoplelilerin Ekümenik Federasyonu’ örneğinde olduğu gibi yanlış tercüme edilmiş ve esas kimlik gizlenmişti. Derneğin gerçek adı; “Elliniki Enosis” yani “Helenik İlhak”tı. Savaşın eşiğine gelinmiş bir ortamda böyle bir adla gizli faaliyet gösteren ve kayıt dışı makbuzlarla Rum Cemaati’nden bağış toplanması “İsmet İnönü Hükümeti”ni harekete geçirdi.

Kanlı Noel”in acısı içinde bulunan Türkiye, 1930 yılındaki “İkamet Ticaret ve Seyrisefanin Anlaşması”nı feshetti ve Türkiye’de yerleşik Yunanistan vatandaşlarının 6 ay içinde ülkeyi terk etmesi şeklinde bilinen süreç başladı.

1964 Sürgünleri; sürgün değildirler. Kendi vatandaşı oldukları ülkeye hudut dışı edilen Yunanlılardır. Gelmek isteyen ve 120 Bin kişi olarak telaffuz edilenler ise 1964’de Türkiye’de gidenler değildir.

Büyük bir oyun oynanmaya başladı! Bir yandan edinimler elde ediliyor, öte yandan da psikolojik savaş teknikleri ile dezenformasyon yaratılıyor. Amaç: Türkiye’ye doğru bir göç yaratmaktır ve bu göç için, bir anlamda istila için ayrılmış büyük fonlar bulunmaktadır. Eski yazılarımızda Yunanistan tarafından tüm mali krize rağmen Türkiye’de yaşayan Rumlara, “Yunanistan Sosyal Yardım ve Sosyal Sigorta Bakanlığı” bütçesinden verilen (3 ayda bir 1300 Euro) aylıkları yazmıştık.

Bizans entrikalarında eylemler çok uzun süreçler göz önüne alınarak uygulanır. 2 Kasım 1991’de Patrik olan Bartholomeos (Dimitri Arhondoni) patrik oluşundan itibaren Anadolu’daki metruk kiliselerde bilinçli bir şekilde ayinler tertip etmekte ve yerel yöneticilerle ilişkiler kurmaktadır. Şimdi anlaşılıyor ki Anadolu’da bu metruk kiliselerdeki ayinler boşa yapılmamış!

Yapılan ayinlerde turizm işi ile uğraşanlar ile turistik obje satışı yapanların maddi anlamda yüzü tabi ki gülmektedir. Ancak edilen kârların ulusal değerlerin kaybı ile mukayesesi de yapılmalıdır. Bu bağlamda, yazımızın devamında, “Bursa/Mudanya/Zeytinbağı” üçgeninde olup bitenleri analiz etmek istiyoruz. Zira burada da adım adım ilerlendi ve bir hedefe varıldı!

Mudanya’nın şirin beldesi Zeytinbağı’ndaki (Tirilye) “Kemerli Kilise” olarak da bilinen “Panagia Pantovasilissa” adlı eski bir kilise bulunuyor. Bu kilise kısa bir süre evvel Rum Patrikhanesi tarafından satın alındı.

Rum Patriği Bartholomeos, Zeytinbağı’ndaki bu metruk ve dört duvar kalmış kiliseye senede birkaç kez gelerek ziyaretler ve ayinler yapıyordu. 2009 yılında Rum Patriği, Amerikan CBS Televizyonu’na “Kendimi Türkiye de Çarmığa gerilmiş gibi hissediyorum”  şeklinde bir beyanat vermiş ve tepkileri üzerine çekmişti. Aralığa gelindiğinde Mudanya’da yayın yapan bir haber portalında, şu haber çıktı: “Zeytinbağı'ndan Patrik Bartholeomos'a Sert Tepki

Zeytinbağı Beldesi Belediye Başkanı Ali Turan o tarihte şöyle demişti: “…Zeytinbağı (Trilye) beldemize yılda birkaç kez gelerek burada ki kiliselerde dini ayinlerini yapan Ortodoks dünyasına bundan sonra, Zeytinbağı Belediyesi olarak izin vermemeye kararlıyız. Fener Rum Patriği’nin yazılı ve görsel basına çıkarak Türk halkından özür dilemesini bekliyoruz, özür dilemez ise kendilerine belediye olarak kesinlikle Zeytinbağı'na giriş izni vermeyeceğiz…” 

Geçen süre içinde Rum Patriği Bartholomeos, bu kiliseye gelmeye devam etti. Bazen korsan bir ayin, bazen de günü birlik bir gezi mahiyetinde yanında cemaat mensupları ile birlikte bu ziyaretleri yaptılar.  Esnaf da bu ziyaretlerden ziyadesiyle mutlu oldu! Ve geçen sene ortalarında Patriğin parlak elemanlarından, akademik kariyeri hayli yüksek olan “Elpidophoros” dini lakaplı metropolit “Yani Lambriniadis”e “Bursa Metropolitliği” ünvanı verildi. Şahıs gerçekten birçok lisan bilen, kariyeri yüksek ve en önemlisi sosyal medyadaki tüm imkânları kullanabilen ve çevresi de çok geniş olan bir kişi…

Lambriniadis, Bursa Metropoliti olduğunda ilk yaptığı iş, bastırdığı bir broşürde Bizans dönemi Yunanca Bursa haritasına yer vermesi oldu.

Şimdi burada teknik olarak, bazı hususları herkesin anlayabileceği bir şekilde irdelemek gerekiyor. Anadolu’daki Patrikhanece ihdas edilen metropolitlikler arasında Ayvalık Ali Bey Adası (Cunda) da “Cunda Metropolitliği” olarak yer alır. Cunda’nın Patrikhane üzerinde çok büyük bir önemi bulunuyor. Zira Osmanlı zamanındaki ilk ruhban okulu burada kurulmuştur. Bunu simgeleştirmek adına Cunda Metropoliti her kim ise, aynı zamanda Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu Başpapaz olmaktaydı.

Bu kez bu durum değişti ve Bursa Metropoliti Lambriniadis Heybeliada Ruhban Okulu’ndan da sorumlu Başpapaz olarak tayin edildi. Geçen seneden itibaren Bursa görevi dışında okuldan da sorumlu olarak faaliyetlerde bulunmakta, sosyal medyada Ruhban Okulu profilleri açmakta ABD Büyükelçisi’ni adada ağırlamaktadır.  6 Şubat’ta adada yapılacak bir tören ile de bu resmileşecektir. Cunda Metropolitliği ise boştur…

Yani (Elpidophoros) Lambriniadis, son günlerde çok faaldir. Zeytinbağı’ndaki kilisenin 250 Bin Euro’ya satın alınmasını ve finansmanını sağlamıştır. Bu tabi bazı çevrelerce çok takdir topladı. Patriğin bir dönem, özellikle bir önceki görevi olan, Sen Sinod Genel Sekreteri iken her daim yanında olan Lambriniadis için Bartholomeos ile arasında gizli bir güç kavgası olduğu da söylenmektedir. Geçmişte sivrilen bazı metropolitler (Örneğin: Meliton) eski popülaritelerini kaybettiler. Fakat Lambriniadis artık gayet popülerdir ve bu saatten sonra harcanması da zordur. Kısa bir süre önce de Selanik Üniversitesi’nden kalabalık ve çok sayıda profesörün de bulunduğu bir gruba Heybeliada’da ev sahipliği yapmıştır. Tabi ki bu gruptakiler okulun açılması için adımlar atmaya geldiler. Geçtiğimiz ay Aynoroz’da patlak veren büyük yolsuzlukla ilgili olarak da tek yorum yapan ya da destek veren Lambriniadis’ti…

Yazdığımız her şey bir süre sonra hakikat oluyor. Mudanya ile ilgili de çok şey yazdık ve hepsi tek tek gerçekleşti. Büyük bir pazılın parçalarını birer birer birleştiriyorlar. Bunları ayrı ayrı ele alırsak ve iyimser bir gözle bakarsak “Ne var bunda?” demek de olası… Ama durum öyle değil. Tüm prespektife bakıldığında durum hiç iç açıcı değil!

Bursa, Hıristiyanlık Tarihi açısından çok önemli bir kenttir. M.S. 325 yılında 1. Genel Hıristiyan Konsil’i İznik’te yapılmıştır ve bugün Hıristiyanlığın en önemli amentüsü olan “Baba, Oğul ve Kutsal Ruh” üçlemesi bu konsilde karara bağlanmıştır. 1204’te Haçlı Ordusu’nun İstanbul’u zapt etmesinden sonra Bizans İmparatorluğu da 57 yıl İznik’te barındı. Bursa, Yalova Termalleri ve Mudanya civarları çok önemli Bizans yerleşim alanlarıdır.

Bir sonraki yazımızda bunu ayrıntılı olarak yazacağız ama kısaca değinirsek; Gökçeada’da olmayan cemaat için bir okul açma izni de alındı. Cemaat yok ama Yunanistan’dan bu adaya yerleşmeye meraklı çok sayıda Yunanlı hazırda bekliyor. O zaman açılacak okul için öğrencileri de olacak!

Geçtiğimiz Aralık ayının sonlarında “İHA” kaynaklı bir haber tüm portallarda yer aldı. Haberin başlığında, “Önce Patrik Ziyaret Etti, Ardından Metropolit Satın Aldı” denmekteydi. Devamında ise 2009’da “Zeytinbağı'ndan Patrik Bartholeomos'a Sert Tepki” diye manşet attıran Zeytinbağı Beldesi Belediye Başkanı Ali Turan ile ilgili şu ifade yer almaktaydı:

Niyazibey Mahallesi Kemer Sokak'taki harabe halindeki Kemerli Kilise'yi Patrikhane'nin onararak ayin yapmayı planladığı ifade ediliyor. Zeytinbağı Belediye Başkanı Ali Turan, ibadete açılacak kilisenin anahtarının kendilerine verileceğini, tarihi yapının günü birlik ziyaretlere açık tutulacağını söyledi.

Bu haberin devamında bizim araştırmalarımızla ilgili olarak da şu paragraf yer aldı:

Fener Rum Patrikhanesi'ne karşı 1996-2007 yıllarında açtığı iki davası Yargıtay içtihadı haline gelen araştırmacı yazar Bojidar Çipof, Bursa’da olmayan Ortodoks cemaati için tayin edilen metropolitin bastırdığı Bizans dönemi Bursa haritasını ele geçirmişti. Mart ayında hazırlanan Yunaca ve İngilizce broşürlerde, mayıs ayında Mudanya ve Gemlikte bir dizi incelemelerde bulunan Fener Rum Patriği Bartholomeos'un da yol haritası ortaya çıkmıştı. Araştırmacı yazar Çipof, İzmir'de yayınlanan İlk Kurşun Gazetesi’ndeki yazısında, kiliselerin bulunduğu il ve ilçelerde tek bir Rum'un bile yaşamadığına dikkat çekmişti. Kiliselerin onarılıp sürekli ibadete açılacak olmasının ilk adımın Zeytinbağı'ndan başlatıldığı iddia ediliyor.”

Belediyeler bu konuda çok yanlış davranıyorlar. Turizmden anlık gelecek katkılar öncelikli olarak gözleri boyamakta… En büyük hata ise bu gelişmeleri münferit olarak değerlendirip, hoşgörü ve diyalog içerisinde değerlendirmektedir. Bir bütün olarak bakıldığında ise Anadolu yani onlara göre “Küçük Asya”yı yeniden ele geçirme süreci başlamıştır. Her yazımızda vurguluyoruz! “Yeni Anayasa” çalışmaları çerçevesinde umarız ki Rum Patrikhanesi’ni Vatikanlaştıracak, Türkiye’de “Ortodoks Halifeliği” misali bir yapı oluşturacak bir gol yenmez!

4 Mayıs 2010 tarihli yazımızda başlık olarak “Helenizmi Bursa’da Hortlatma Süreci…” demiştik.

Şimdi de “Helenizm Türkiye’de Hortlamaya Hazır” diyoruz…







5 Ocak 2012 Perşembe

PATRİKHANE’NİN AYNOROS’UNDA BÜYÜK YOLSUZLUK

Yunanistan'ın içinde yarı otonom bir idari yapıda olan ve “Aynoros Dağı Özerk Cumhuriyeti” olarak da bilinen bölge; Makedonya'dan Ege Denizi'ne uzanan Khalkidiki Yarımadası’nda üç dağlık bir burun şeklindedir ve "Athos" ya da “Agion Oros” olarak bilinir. Bölgede, 17 Yunan ve birer Rus, Bulgar ve Sırp olmak üzere toplam 20 büyük manastır bulunmaktadır.

Yunanistan Anayasası’nda, başka bir ülkede benzeri görülmemiş şekilde, bir komşu devleti de ilgilendirebilecek maddeler bulunmaktadır. Bunlar 3. ve 105. maddelerdedir.

3. Madde (II Bölüm/ 3. madde: Kilise Devlet İlişkisi) özetle; Yunanistan’ın dininin Ortodoksluk olduğunu ve dinin başının Konstantinopolis’te bulunduğunu belirtir. Burada Rum Patrikhanesi “Ekümenik” ve İstanbul da “Konstantinopolis” olarak belirtilmiştir. Bu maddeyi, Yunan milli ülküsü olan ve nihai hedefi de bir gün İstanbul’un tekrar Konstantinopolis olarak Yunanlılaşmasını amaçlayan “Megali İdea”nın resmi tanımı olarak da algılamak mümkündür.

105. Madde (III Fasıl/105. Madde: Agion Oros ‘Aynoros’un Statüsü) ise Aynoros yarı otonom bölgesinin idari yapısını ve bu ruhani cumhuriyetin başkanının o an görevde olan Rum Patriği olduğunu belirtir.

Madde 105’te 3.fıkra şöyledir: Aynoros rejimlerinin, detayları ile çalışma şekilleri, devlet temsilcisinin işbirliği ile yirmi Kutsal Manastır’ın hazırladığı ve oyladığı, Ekümenik Patrikhane ile Yunanlıların Meclisi’nin de onayladığı “Aynoros Nizamnamesi” ile belirlenir.

Madde 105’te 4.fıkra ise şöyledir: Aynoros’un yönetim nizamnamelerine tam olarak uyulup uyulmadığı, dini yönüyle Ekümenik Patrikhanesi’nin yüksek murakabesi; idari yönüyle de kamu düzenini ve emniyeti sağlamak görevi de mutlak yetkisinde Devlet’in gözetimi altındadır.

Burada, Yunan olmayan Ortodoks ülkelerin, kendi milli kiliselerine bağlı manastırları da vardır. Bunlardan Ruslara ait manastırın adı “Sveti Panteleimon”dur ve bir adı da “Rustik”tir. Onuncu asırda kurulan Bulgar manastırının adı “Zograf”, Sırplarınki ise “Hilendar”dır. Yıllar önce “İver” ve “Gruzik” adlı Gürcü manastırları ise bugün Yunanlıların eline geçmiştir. Bu bölgedeki Yunan olmayan manastırlar asırlardır “Yunanlılaştırma” faaliyetleri karşısında kendilerini korumak durumundadırlar. Bu bölgedeki Yunan “Vatopedi Manastırı” ise tarihsel süreçte ayrı ve çok önemli bir konumdadır.

Aynoros Dağı Özerk Cumhuriyeti, Yunan Anayasası’na göre idari olarak Karyes Valisi’ne bağlıdır ama bu bağ çok basit idari ve güvenlik işlemleri ile sınırlıdır. Aynoros’a gitmek isteyen ve Yunan asıllı olmayan her ruhban için “vize” mercii dahi Rum Patrikhanesi’dir. Bu nedenle Rum Patrikhanesi’nin Ekümenikliğinin kabulü, İstanbul’da kurulacak bir “Ortodoks Halifeliği” ile eşanlamlıdır. Aynoros gibi coğrafi, dini ve çok büyük bir ekonomik gücü de katıldığında bunu “Vatikanlaşma” olarak tanımlamak yanlış bir tespit değildir. Rum Patrikhanesi’ne Türkiye üzerinde “Ekümenik” san kullanması bir gün resmen kabul edilirse açılacak dertler buraya Vatikan’ı taşımaktan daha büyük olur.

Bartholomeos, 2 Kasım 1991’de Fener Rum Patriği olduğu ilk günden itibaren bu bölge ile sorun yaşamıştır. Nitekim Patrikliğinin ilk anında, taç giyme töreninde yaptığı konuşmasında, birçok yere göndermeler yaparken Aynoros’a da şöyle yüklenmişti:

... Askitik bir yaşam tarzı sürdüren ve ışık saçan Aynoros'dakilere yöneliyor ve diyoruz; uzun zamandan beri ana kilisemizin kuralları dışında olan Aynoros Manastırı’nın geleneksel varlığını sürdürmesini anlamak mümkün değildir. Bunun için bu kutsal yerlerin varlığını, Ortodoks Kilisesi düzeni ve hiyerarşisi içinde varlığını sürdürmesini ve muhafaza etmesini sağlamak için her şeyi yapacağız. Buradaki papazlardan şunları istiyoruz; Tanrı korkusu ile hareket edip kilisemizin Askitik ve Monahile yeminimizi ve kurallarımızı kabul etmelerini ve sadece bizim kilisemize uymalarını istiyoruz...

Rum Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz sene sonlarında çeşitli dış ziyaretler yaptı. Bu ziyaretlerin kapsamında, 7-12 Ekim 2011’de Yunanistan’ın keşişler diyarı olan Aynoros Bölgesi’ne de bir ziyaret gerçekleştirdi. Belirli aralıklarla Aynoros’a yapılan ziyaretlerinde orada kendisine tam olarak biat etmemiş unsurlara baskı yapması zaten kanıksanmıştır. Tabi bu seneki ziyaretinde çok önemli bir konu daha vardı. Büyük yolsuzluklar yaptığı için soruşturulan ve tutuklanması an meselesi olan "Vatopedi Manastırı Başkeşişi Efrem"in durumu…

Bu ziyaretin arifesinde Rusya’da da bir hareketlilik gözlendi. Zira ezelden beri Yunanlaştırılmak istenen manastırlar arasında bulunan ve Rusya için fevkalade önem arz eden “Aziz Pandeleimon Rus Manastır”ı ile ilgili olarak Rusya, önemli bir adım attı. 30 Eylül’de Rus Patriği Kiril, Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ve çok üst düzey bürokratların katılımı ile “Aziz Pandeleimon Rus Manastırı Kültür ve Manevi Mirası Koruma Kurulu” oluşturuldu ve bu manastırın rehabilitasyonu için büyük bir bütçe ayrıldı. Bu bir anlamda; Rusya’nın başta Rum Patrikhanesi olmak üzere Yunanistan’a da verdiği bir cevaptı…

Bu bölgede Sırpların ve Bulgarların, tarihsel süreçten gelme birer manastıra sahip olmaları dışında pek fazla bir etkileri yoktur. Sırplar ve Bulgarlar, zaman zaman ortaya çıkan, bu manastırları da Yunanlaştırma faaliyetlerine direniyorlar ve Gürcülerin akıbetine uğramamak için çaba sarf ediyorlar ama bundan fazla da sesleri çıkmıyor. Rusların ise Dünya’daki en kalabalık Ortodoks nüfusa sahip olan ülke konumunda olmaları dolayısı ile bu bölgeye olan hassasiyetleri bir başka mertebede…

Ortada din adına falan yapılmış bir durum yok aslında… Hadise her zaman olduğu gibi evvelâ maddi sonra da siyasi... Ortodokslukta Batı Kilisesi’nde olduğu gibi misyonerlik yoktur. Başka dinlerde olanların Hıristiyan olması için özel bir çaba da gösterilmes. Ortodokslukta “filetizm” yani din adına milliyetçilik vardır. Rus, Bulgar, Sırp gibi milli adlarla anılan kiliseler evvelâ kendi milli çıkarlarını gözetirken bir yandan da “Tüm Ortodokslar Helen’dir” söylemini kendine şiar edinmiş olan Yunan/Rum zihniyeti ile savaşırlar.

Batmış, bitmiş Yunanistan’da, büyük servetleri ellerinde tutan, yöneten ve bir anlamda en zengin konumda olanlar, dini müesseselerdir. Yunan Kilisesi, Rum Patrikhanesi ve Aynoroz manastırları… Bunların arasında en zengini, Yunan Kilisesi’dir. Fener Rum Patrikhanesi’nin Yunanistan’daki mal varlığı da şüphesiz dudak uçuklatan seviyededir ve ülkemizde banka sahibi konumunda bulunan Yunanlı büyük şirketler ile de maddi anlamda bağları vardır. Aynoros Dağı Özerk Cumhuriyeti coğrafyasındaki manastırlar ise Yunan Kilisesi’ninkiler kadar olmasa da çok büyük ve işletilen kıymetli arazilere sahiptirler. Bu zengin manastırların başında ise 17 Yunan manastırı arasında en önemli konumda bulunan “Vatopedi Manastırı”dır. “Sosyete Manastırı” olarak da anılan bu manastır ve başında bulunan “Başkeşiş Efrem”, uzun bir zamandır Yunanistan’da manşetlerde yer alıyor…

Rum Patriği Bartholomeos’un 1991’de Patrik olduğundaki nutkunda bile “… Aynoros Manastırı’nın geleneksel varlığını sürdürmesini anlamak mümkün değildir. Bunun için bu kutsal yerlerin varlığını, Ortodoks Kilisesi düzeni ve hiyerarşisi içinde varlığını sürdürmesi…” şeklinde laf attığı bu bölgede, 2008’de büyük bir skandal patlak verdi. Skandala birçok siyaset adamı, hükümet üst düzey yöneticisi, rahip ve avukatın adı karıştı. Savcılık araştırma başlattı. Skandala kendisinin ve noter olan eşinin de adı karışan Deniz Ticareti Bakanı Yorgos Voulgarakis istifa etti.

Ekim 2010’a gelindiğinde bu işin ardında çok daha büyük yolsuzlukların olduğu anlaşıldı. Devlete ait çok değerli arazilerin, manastırın arazileri ile değiş tokuş yapıldığı ve bu arazilerin sonradan çok büyük bedellerle satıldığı anlaşıldı ve ardından Meclis araştırması başlatıldı.

Tartışmaların ortasında olan ve Başkeşiş Efrem ile yakın ilişkileri olduğu bilinen Basın Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Teodoros Russopulos istifa etti. Bu kutsal bölgede yasak olmasına karşın sürdürülen ticari faaliyetlerde büyük vurgunlar yapıldığı ortaya çıktı. Buna göre Başkeşiş’in Bizans ve Osmanlı tapularını kanıt göstererek, Yunan Devleti’nin Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden göç eden Yunanlılara, ülkenin kuzey bölgelerinde verdiği yüz binlerce dönüm araziyi ele geçirme planı da bulunuyordu. Efrem daha sonra devlet ile pazarlığa oturup bu arazileri Yunanistan'ın çeşitli bölgelerindeki devlet arazileri ile takas ettirdi. Takas işlemlerinde manastır arazileri yüksek, devlet arazileri ise çok düşük fiyattan gösterildi ve takasla alınan arazilerin bir bölümü hemen satıldı.

Yunan haber ajansının bir haberine göre, Vatopedi Manastırı’nın “vizyonu” Yunanistan sınırlarını da aşmaktaydı. Haberde şu ifadeler yer almaktadır:

…Başkeşiş Efrem’in emrindeki keşişlere göre, manastırın Türkiye’de de serveti var! Gelibolu, Trabzon, Mudanya ve İzmir’de büyük araziler bulunuyor. Ancak bu söylemde bulunan keşişler, herhangi bir talepte bulunabilmek için Türkiye'deki yasaların değişmesi gerektiğini belirttiler. Efremci keşişlere bakılırsa, Romanya, Rusya, (Moskova'daki Kızıl Meydan'ın bir bölümü) ve Sırbistan'da da büyük araziler yine Osmanlı ve Bizans tapularına göre Vatopediu Manastırı’na ait…

Başkeşiş Efrem'in, Yunanistan’da ve Kıbrıs Rum Kesimi'nde birçok siyasetçiyle yakın ilişkilere sahip olması sayesinde, yaklaşık 10 yıldır devletten her istediğini kopardığı da anlaşılmaktadır. Mali kriz içinde parasızlıktan ezilen Yunan kamuoyu uzunca bir süredir Başkeşiş Efrem’e dini kişiliğinden ötürü yasalar önünde ayrıcalık tanınmasına ve hakkındaki tutuklama kararının uygulanmamasına büyük tepki gösteriyordu. Efrem, sonunda bu tepkiler nedeniyle polis refakatinde Atina’ya gelerek teslim oldu. Efrem’in tutuklanması ile birlikte Yunanistan’da büyük tartışma başladı. Bugün Yunanistan’da birçok siyasetçinin, Kıbrıs asıllı olan Başkeşiş Efrem'i “Manevi Baba” olarak gördüğü bilinmektedir. Çok sayıda siyasetçinin özel ve gizli sırlarını da bildiği iddia edilen Efrem, teslim olmadan önce “Adalete teslim olacağım. Kendim için üzülmüyorum ama şahsıma yönelik büyük bir komplo var.” dedi.

Bu tutuklamaya yukarıda bahsi geçen arazilerin 150 Milyon Euro olarak telaffuz edilen bedellerinin yasadışı yollarla zimmete geçirilmesi ve offshore hesaplar kullanılarak Güney Kıbrıs bankalarında aklanması neden oldu. Aslen Kıbrıslı olan ve şu an görevde bulunan Kıbrıs Başpiskoposu ile de çok yakın ilişkileri olan Başkeşiş Efrem hakkındaki haberlerin, daha çok uzun bir zaman Yunanistan Kamuoyu’nu meşgul edeceği anlaşılmaktadır. Bu olayın bir başka açısı ise uzun süredir, kendisinden hoşnut olmayan Fener Rum Patrikhanesi’nin bu gelişmeler karşısında sessiz kalmasıdır…

Bu sessizliği sadece geçen sene Mart’ta Bursa Metropolitliğine tayin edilen "Elpidophoros (Yani) Lambriniadis" bozdu! Bir dönem, “Patriğin Prensi” olarak da nitelenen ve uzun süre ”Sen Sinod Genel Sekreterliği” yapan, Rum Patriği Bartholomeos’un dış gezilerinde hep yanında bulunan, 28 Kasım 1967 doğumlu, birçok lisan bilen, parlak bir akademik kariyeri olan Elpidophoros Lambriniadis, “Bursa Metropoliti” olmasının dışında “Heybeliada Ruhban Okulu”ndan da sorumlu metropolittir.

Elpidophoros; Mudanya Zeytinbağı’ndaki (Tirilye) “Kemerli Kilise”nin (Panagia Pantovasilissa) satın alınması ve Bursa Metropoliti olduğunda bastırdığı broşürde Bizans dönemi Yunanca Bursa haritasına yer vermesi ile de kamuoyunda bilinen bir kişidir. Alınan bilgilere göre kendisini ileride Rum patriği olmak için hazırlayan ya da bu göreve uygun gören Elpidophosos ile Rum Patriği arasında bir soğukluk baş göstermiştir ve Başkeşiş Efrem için destek anlamında söyledikleri de pek hoşa gitmemiştir. Ancak Elpidophoros’un bugün geldiği noktada; geçmişte Metropolit Meliton’a yapıldığı gibi harcanması pek kolay görünmemektedir. Yine de diğer metropolitler arasında, sivrilmeye devam eden Elpidophoros aleyhine oluşan bir blok var!

Dinsel faaliyetler ve hizmetler ile açıklanamayacak, içeriğinde salt maddi ve siyasi durumların yer aldığı, adına hoşgörü, dinlerarası diyalog ya da Müslüman olmayan Türk vatandaşı unsurlara sağlanacak imkânlar ya da verilen desteklerle de ifade edilemeyecek, açıklanamayacak olaylarla karşı karşıyayız. Bir şeyler oluyor ve pişen yemeğin kokusu hoş değil!

Yukarıdaki makalemizde Yunanistan’daki üç büyük maddi güce dikkat çekmek istedik. Rum Patrikhanesi, Yunan Kilisesi ve Aynoros Manastırları…

Vatikanlaşma ya da Türkiye’de bir “Ortodoks Halifeliği” ile eşanlamlı “Ekümenik” yapının oluşmaması için Yeni Anayasa çalışmalar kapsamında “azami özen” gerekiyor. Masum edinimler, verilen haklar ve diğer birçok husus alt alta yazıldığında çok büyük ve ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor…

http://www.21yyte.org/tr/