5 Ocak 2012 Perşembe

PATRİKHANE’NİN AYNOROS’UNDA BÜYÜK YOLSUZLUK

Yunanistan'ın içinde yarı otonom bir idari yapıda olan ve “Aynoros Dağı Özerk Cumhuriyeti” olarak da bilinen bölge; Makedonya'dan Ege Denizi'ne uzanan Khalkidiki Yarımadası’nda üç dağlık bir burun şeklindedir ve "Athos" ya da “Agion Oros” olarak bilinir. Bölgede, 17 Yunan ve birer Rus, Bulgar ve Sırp olmak üzere toplam 20 büyük manastır bulunmaktadır.

Yunanistan Anayasası’nda, başka bir ülkede benzeri görülmemiş şekilde, bir komşu devleti de ilgilendirebilecek maddeler bulunmaktadır. Bunlar 3. ve 105. maddelerdedir.

3. Madde (II Bölüm/ 3. madde: Kilise Devlet İlişkisi) özetle; Yunanistan’ın dininin Ortodoksluk olduğunu ve dinin başının Konstantinopolis’te bulunduğunu belirtir. Burada Rum Patrikhanesi “Ekümenik” ve İstanbul da “Konstantinopolis” olarak belirtilmiştir. Bu maddeyi, Yunan milli ülküsü olan ve nihai hedefi de bir gün İstanbul’un tekrar Konstantinopolis olarak Yunanlılaşmasını amaçlayan “Megali İdea”nın resmi tanımı olarak da algılamak mümkündür.

105. Madde (III Fasıl/105. Madde: Agion Oros ‘Aynoros’un Statüsü) ise Aynoros yarı otonom bölgesinin idari yapısını ve bu ruhani cumhuriyetin başkanının o an görevde olan Rum Patriği olduğunu belirtir.

Madde 105’te 3.fıkra şöyledir: Aynoros rejimlerinin, detayları ile çalışma şekilleri, devlet temsilcisinin işbirliği ile yirmi Kutsal Manastır’ın hazırladığı ve oyladığı, Ekümenik Patrikhane ile Yunanlıların Meclisi’nin de onayladığı “Aynoros Nizamnamesi” ile belirlenir.

Madde 105’te 4.fıkra ise şöyledir: Aynoros’un yönetim nizamnamelerine tam olarak uyulup uyulmadığı, dini yönüyle Ekümenik Patrikhanesi’nin yüksek murakabesi; idari yönüyle de kamu düzenini ve emniyeti sağlamak görevi de mutlak yetkisinde Devlet’in gözetimi altındadır.

Burada, Yunan olmayan Ortodoks ülkelerin, kendi milli kiliselerine bağlı manastırları da vardır. Bunlardan Ruslara ait manastırın adı “Sveti Panteleimon”dur ve bir adı da “Rustik”tir. Onuncu asırda kurulan Bulgar manastırının adı “Zograf”, Sırplarınki ise “Hilendar”dır. Yıllar önce “İver” ve “Gruzik” adlı Gürcü manastırları ise bugün Yunanlıların eline geçmiştir. Bu bölgedeki Yunan olmayan manastırlar asırlardır “Yunanlılaştırma” faaliyetleri karşısında kendilerini korumak durumundadırlar. Bu bölgedeki Yunan “Vatopedi Manastırı” ise tarihsel süreçte ayrı ve çok önemli bir konumdadır.

Aynoros Dağı Özerk Cumhuriyeti, Yunan Anayasası’na göre idari olarak Karyes Valisi’ne bağlıdır ama bu bağ çok basit idari ve güvenlik işlemleri ile sınırlıdır. Aynoros’a gitmek isteyen ve Yunan asıllı olmayan her ruhban için “vize” mercii dahi Rum Patrikhanesi’dir. Bu nedenle Rum Patrikhanesi’nin Ekümenikliğinin kabulü, İstanbul’da kurulacak bir “Ortodoks Halifeliği” ile eşanlamlıdır. Aynoros gibi coğrafi, dini ve çok büyük bir ekonomik gücü de katıldığında bunu “Vatikanlaşma” olarak tanımlamak yanlış bir tespit değildir. Rum Patrikhanesi’ne Türkiye üzerinde “Ekümenik” san kullanması bir gün resmen kabul edilirse açılacak dertler buraya Vatikan’ı taşımaktan daha büyük olur.

Bartholomeos, 2 Kasım 1991’de Fener Rum Patriği olduğu ilk günden itibaren bu bölge ile sorun yaşamıştır. Nitekim Patrikliğinin ilk anında, taç giyme töreninde yaptığı konuşmasında, birçok yere göndermeler yaparken Aynoros’a da şöyle yüklenmişti:

... Askitik bir yaşam tarzı sürdüren ve ışık saçan Aynoros'dakilere yöneliyor ve diyoruz; uzun zamandan beri ana kilisemizin kuralları dışında olan Aynoros Manastırı’nın geleneksel varlığını sürdürmesini anlamak mümkün değildir. Bunun için bu kutsal yerlerin varlığını, Ortodoks Kilisesi düzeni ve hiyerarşisi içinde varlığını sürdürmesini ve muhafaza etmesini sağlamak için her şeyi yapacağız. Buradaki papazlardan şunları istiyoruz; Tanrı korkusu ile hareket edip kilisemizin Askitik ve Monahile yeminimizi ve kurallarımızı kabul etmelerini ve sadece bizim kilisemize uymalarını istiyoruz...

Rum Patriği Bartholomeos, geçtiğimiz sene sonlarında çeşitli dış ziyaretler yaptı. Bu ziyaretlerin kapsamında, 7-12 Ekim 2011’de Yunanistan’ın keşişler diyarı olan Aynoros Bölgesi’ne de bir ziyaret gerçekleştirdi. Belirli aralıklarla Aynoros’a yapılan ziyaretlerinde orada kendisine tam olarak biat etmemiş unsurlara baskı yapması zaten kanıksanmıştır. Tabi bu seneki ziyaretinde çok önemli bir konu daha vardı. Büyük yolsuzluklar yaptığı için soruşturulan ve tutuklanması an meselesi olan "Vatopedi Manastırı Başkeşişi Efrem"in durumu…

Bu ziyaretin arifesinde Rusya’da da bir hareketlilik gözlendi. Zira ezelden beri Yunanlaştırılmak istenen manastırlar arasında bulunan ve Rusya için fevkalade önem arz eden “Aziz Pandeleimon Rus Manastır”ı ile ilgili olarak Rusya, önemli bir adım attı. 30 Eylül’de Rus Patriği Kiril, Devlet Başkanı Dimitri Medvedev ve çok üst düzey bürokratların katılımı ile “Aziz Pandeleimon Rus Manastırı Kültür ve Manevi Mirası Koruma Kurulu” oluşturuldu ve bu manastırın rehabilitasyonu için büyük bir bütçe ayrıldı. Bu bir anlamda; Rusya’nın başta Rum Patrikhanesi olmak üzere Yunanistan’a da verdiği bir cevaptı…

Bu bölgede Sırpların ve Bulgarların, tarihsel süreçten gelme birer manastıra sahip olmaları dışında pek fazla bir etkileri yoktur. Sırplar ve Bulgarlar, zaman zaman ortaya çıkan, bu manastırları da Yunanlaştırma faaliyetlerine direniyorlar ve Gürcülerin akıbetine uğramamak için çaba sarf ediyorlar ama bundan fazla da sesleri çıkmıyor. Rusların ise Dünya’daki en kalabalık Ortodoks nüfusa sahip olan ülke konumunda olmaları dolayısı ile bu bölgeye olan hassasiyetleri bir başka mertebede…

Ortada din adına falan yapılmış bir durum yok aslında… Hadise her zaman olduğu gibi evvelâ maddi sonra da siyasi... Ortodokslukta Batı Kilisesi’nde olduğu gibi misyonerlik yoktur. Başka dinlerde olanların Hıristiyan olması için özel bir çaba da gösterilmes. Ortodokslukta “filetizm” yani din adına milliyetçilik vardır. Rus, Bulgar, Sırp gibi milli adlarla anılan kiliseler evvelâ kendi milli çıkarlarını gözetirken bir yandan da “Tüm Ortodokslar Helen’dir” söylemini kendine şiar edinmiş olan Yunan/Rum zihniyeti ile savaşırlar.

Batmış, bitmiş Yunanistan’da, büyük servetleri ellerinde tutan, yöneten ve bir anlamda en zengin konumda olanlar, dini müesseselerdir. Yunan Kilisesi, Rum Patrikhanesi ve Aynoroz manastırları… Bunların arasında en zengini, Yunan Kilisesi’dir. Fener Rum Patrikhanesi’nin Yunanistan’daki mal varlığı da şüphesiz dudak uçuklatan seviyededir ve ülkemizde banka sahibi konumunda bulunan Yunanlı büyük şirketler ile de maddi anlamda bağları vardır. Aynoros Dağı Özerk Cumhuriyeti coğrafyasındaki manastırlar ise Yunan Kilisesi’ninkiler kadar olmasa da çok büyük ve işletilen kıymetli arazilere sahiptirler. Bu zengin manastırların başında ise 17 Yunan manastırı arasında en önemli konumda bulunan “Vatopedi Manastırı”dır. “Sosyete Manastırı” olarak da anılan bu manastır ve başında bulunan “Başkeşiş Efrem”, uzun bir zamandır Yunanistan’da manşetlerde yer alıyor…

Rum Patriği Bartholomeos’un 1991’de Patrik olduğundaki nutkunda bile “… Aynoros Manastırı’nın geleneksel varlığını sürdürmesini anlamak mümkün değildir. Bunun için bu kutsal yerlerin varlığını, Ortodoks Kilisesi düzeni ve hiyerarşisi içinde varlığını sürdürmesi…” şeklinde laf attığı bu bölgede, 2008’de büyük bir skandal patlak verdi. Skandala birçok siyaset adamı, hükümet üst düzey yöneticisi, rahip ve avukatın adı karıştı. Savcılık araştırma başlattı. Skandala kendisinin ve noter olan eşinin de adı karışan Deniz Ticareti Bakanı Yorgos Voulgarakis istifa etti.

Ekim 2010’a gelindiğinde bu işin ardında çok daha büyük yolsuzlukların olduğu anlaşıldı. Devlete ait çok değerli arazilerin, manastırın arazileri ile değiş tokuş yapıldığı ve bu arazilerin sonradan çok büyük bedellerle satıldığı anlaşıldı ve ardından Meclis araştırması başlatıldı.

Tartışmaların ortasında olan ve Başkeşiş Efrem ile yakın ilişkileri olduğu bilinen Basın Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Teodoros Russopulos istifa etti. Bu kutsal bölgede yasak olmasına karşın sürdürülen ticari faaliyetlerde büyük vurgunlar yapıldığı ortaya çıktı. Buna göre Başkeşiş’in Bizans ve Osmanlı tapularını kanıt göstererek, Yunan Devleti’nin Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden göç eden Yunanlılara, ülkenin kuzey bölgelerinde verdiği yüz binlerce dönüm araziyi ele geçirme planı da bulunuyordu. Efrem daha sonra devlet ile pazarlığa oturup bu arazileri Yunanistan'ın çeşitli bölgelerindeki devlet arazileri ile takas ettirdi. Takas işlemlerinde manastır arazileri yüksek, devlet arazileri ise çok düşük fiyattan gösterildi ve takasla alınan arazilerin bir bölümü hemen satıldı.

Yunan haber ajansının bir haberine göre, Vatopedi Manastırı’nın “vizyonu” Yunanistan sınırlarını da aşmaktaydı. Haberde şu ifadeler yer almaktadır:

…Başkeşiş Efrem’in emrindeki keşişlere göre, manastırın Türkiye’de de serveti var! Gelibolu, Trabzon, Mudanya ve İzmir’de büyük araziler bulunuyor. Ancak bu söylemde bulunan keşişler, herhangi bir talepte bulunabilmek için Türkiye'deki yasaların değişmesi gerektiğini belirttiler. Efremci keşişlere bakılırsa, Romanya, Rusya, (Moskova'daki Kızıl Meydan'ın bir bölümü) ve Sırbistan'da da büyük araziler yine Osmanlı ve Bizans tapularına göre Vatopediu Manastırı’na ait…

Başkeşiş Efrem'in, Yunanistan’da ve Kıbrıs Rum Kesimi'nde birçok siyasetçiyle yakın ilişkilere sahip olması sayesinde, yaklaşık 10 yıldır devletten her istediğini kopardığı da anlaşılmaktadır. Mali kriz içinde parasızlıktan ezilen Yunan kamuoyu uzunca bir süredir Başkeşiş Efrem’e dini kişiliğinden ötürü yasalar önünde ayrıcalık tanınmasına ve hakkındaki tutuklama kararının uygulanmamasına büyük tepki gösteriyordu. Efrem, sonunda bu tepkiler nedeniyle polis refakatinde Atina’ya gelerek teslim oldu. Efrem’in tutuklanması ile birlikte Yunanistan’da büyük tartışma başladı. Bugün Yunanistan’da birçok siyasetçinin, Kıbrıs asıllı olan Başkeşiş Efrem'i “Manevi Baba” olarak gördüğü bilinmektedir. Çok sayıda siyasetçinin özel ve gizli sırlarını da bildiği iddia edilen Efrem, teslim olmadan önce “Adalete teslim olacağım. Kendim için üzülmüyorum ama şahsıma yönelik büyük bir komplo var.” dedi.

Bu tutuklamaya yukarıda bahsi geçen arazilerin 150 Milyon Euro olarak telaffuz edilen bedellerinin yasadışı yollarla zimmete geçirilmesi ve offshore hesaplar kullanılarak Güney Kıbrıs bankalarında aklanması neden oldu. Aslen Kıbrıslı olan ve şu an görevde bulunan Kıbrıs Başpiskoposu ile de çok yakın ilişkileri olan Başkeşiş Efrem hakkındaki haberlerin, daha çok uzun bir zaman Yunanistan Kamuoyu’nu meşgul edeceği anlaşılmaktadır. Bu olayın bir başka açısı ise uzun süredir, kendisinden hoşnut olmayan Fener Rum Patrikhanesi’nin bu gelişmeler karşısında sessiz kalmasıdır…

Bu sessizliği sadece geçen sene Mart’ta Bursa Metropolitliğine tayin edilen "Elpidophoros (Yani) Lambriniadis" bozdu! Bir dönem, “Patriğin Prensi” olarak da nitelenen ve uzun süre ”Sen Sinod Genel Sekreterliği” yapan, Rum Patriği Bartholomeos’un dış gezilerinde hep yanında bulunan, 28 Kasım 1967 doğumlu, birçok lisan bilen, parlak bir akademik kariyeri olan Elpidophoros Lambriniadis, “Bursa Metropoliti” olmasının dışında “Heybeliada Ruhban Okulu”ndan da sorumlu metropolittir.

Elpidophoros; Mudanya Zeytinbağı’ndaki (Tirilye) “Kemerli Kilise”nin (Panagia Pantovasilissa) satın alınması ve Bursa Metropoliti olduğunda bastırdığı broşürde Bizans dönemi Yunanca Bursa haritasına yer vermesi ile de kamuoyunda bilinen bir kişidir. Alınan bilgilere göre kendisini ileride Rum patriği olmak için hazırlayan ya da bu göreve uygun gören Elpidophosos ile Rum Patriği arasında bir soğukluk baş göstermiştir ve Başkeşiş Efrem için destek anlamında söyledikleri de pek hoşa gitmemiştir. Ancak Elpidophoros’un bugün geldiği noktada; geçmişte Metropolit Meliton’a yapıldığı gibi harcanması pek kolay görünmemektedir. Yine de diğer metropolitler arasında, sivrilmeye devam eden Elpidophoros aleyhine oluşan bir blok var!

Dinsel faaliyetler ve hizmetler ile açıklanamayacak, içeriğinde salt maddi ve siyasi durumların yer aldığı, adına hoşgörü, dinlerarası diyalog ya da Müslüman olmayan Türk vatandaşı unsurlara sağlanacak imkânlar ya da verilen desteklerle de ifade edilemeyecek, açıklanamayacak olaylarla karşı karşıyayız. Bir şeyler oluyor ve pişen yemeğin kokusu hoş değil!

Yukarıdaki makalemizde Yunanistan’daki üç büyük maddi güce dikkat çekmek istedik. Rum Patrikhanesi, Yunan Kilisesi ve Aynoros Manastırları…

Vatikanlaşma ya da Türkiye’de bir “Ortodoks Halifeliği” ile eşanlamlı “Ekümenik” yapının oluşmaması için Yeni Anayasa çalışmalar kapsamında “azami özen” gerekiyor. Masum edinimler, verilen haklar ve diğer birçok husus alt alta yazıldığında çok büyük ve ürkütücü bir tablo ortaya çıkıyor…

http://www.21yyte.org/tr/