rum patrikhanesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rum patrikhanesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2023 Salı

CUMHURİYET ÖNCESİNDE DEVLET ve TÜRKLÜK ALEYHİNE RUMCA YAYINLAR

 

Bu yazımızda; Cumhuriyet Dönemi öncesi İstanbul’da Devlet ve Türklük aleyhine çıkan Rumca yayınları elimizdeki kaynaklar nispetinde vermekteyiz. Yazımızda, Osmanlıcadan tercümeleri verilmiş olan; Yeni Gün, Akşam, Tasvir-î Efkâr, Duygu gazeteleri 1918-1919 yılları itibariyle çıkmakta olan ve yine ağırlıklı olarak İstanbul’da basılan, düşmanca ifadelerin yer aldığı başta Rumca gazetelerle mücadele etmekteydiler. Tabi bu yayınlar sadece bu gazetelerle sınırlı olmayıp birçok dergi de çıkıyordu.

 Kara Kitap

Rum Patrikhanesi'nin, bugüne kadar istifade ettiği, dergi kitap, broşür gibi çeşitli yayınları oldu. Bu yayınlarda, Ortodoks propagandası yapmak dışında, Türklük aleyhine de sayısız yazılar yazılmıştır. Bugüne değin Türklük aleyhine en ağır ifadeleri barındıran yayın ise “Kara Kitap” adlı bir kitaptır. Özellikle İstanbul'un işgal edildiği 1919 yıllarında, Patrikhane'nin çıkartmış olduğu Kara Kitap; içinde Türklük için en ağır eleştirilerin bulunduğu bir kitaptır. Bulunması çok güç olan bu kitap hakkında; Dimitri Kitsikis'in Yunan Propagandası adlı kitabında uzunca bir izahat bulunmaktadır. Bu kitap, o tarihteki Patrik Vekili Doroteos'un çabaları ile Rum Patrikhanesi tarafından yayımlanmıştır. Daha sonraları da, İngiltere'de, İngilizce olarak bastırılmıştır. Vatansız kalmış Yunanlılar” adlı kitabın yazarı olan A.A. Pallis; 19 Kasım 1919'da, İngiltere'de bulunan Kaklamanos'a yolladığı mektupta şunları yazmıştır: 

"Aziz dostum,

Patrikhane epey zaman önce bir siyah kitap yayımladı. Bunda 1914'ten günümüze kadar Türkiye'de Rumlara karşı işlenen cinayetler bütün ayrıntılarıyla köy, köy anlatıyor. Kitabın Rumca ve Fransızca baskıları yapılmıştır. Buralı bir Levanten tarafından İngilizceye de çevrildi. Ne yazık ki çeviri pek kötüdür. Patrikhane'deki “Vatansız Kalmış Yunanlılar Komitesi" -ki bende bu komitede krallık temsilcisi olarak bulunuyorum- çevirme işini bana verdi (ama vaktim olmadığı için) komite bu defa doğrudan doğruya size başvurmak ve bu işi orada bir İngiliz’e yaptırarak, kitaptan 1000 nüsha bastırmak konulu ricamızı size iletmekle beni görevlendirdi. Komite masraflara karşı 150 Sterlin ödemeye hazırdır.” [1]

Bu mektup Anavatandan ayrı kalmış Yunanlılar Merkez Komitesi Genel Müdürlüğü-Galata, Konstantinople başlıklı kâğıda yazılarak gönderilmiştir. Kitap; Londra'da, Black Book: Persecution Of The Greeks in Turkey  adıyla basılmış ve Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından, batı ülkelerine dağıtılmıştır. 1000 adet olarak basılan Kara Kitap toplam 163 Sterlin'e mal olmuş ve aradaki 13 Sterlin fark Londra Yunan Büyükelçiliği tarafından karşılanmıştır.

Eklisiyastiki Alitya (Kilise Gerçeği) Gazetesi

Rum Patrikhanesi'nin seyir defterine bakıldığında Kara Kitap kadar, Türklük için ağır eleştirilerin bulunduğu birçok yayın daha yapılmıştır. Bunlardan biri de Eklisiyastiki Alitya adlı gazetedir. Uzun yıllar Rum Patrikhanesi'nin yayın organı durumunda olan bu gazetede, işgalden sonra Türkçe gazetelerde çıkan Yunan karşıtı yazılar için de bir makale çıktı. Bu makale devrin gazetelerinden Akşam'da kaynak gösterilerek yayınlandı.

Rum patrikhane sinin resmi mürevvici efkârı olan Eklisiyastiki Alitya gazetesi Türk gazetelerinin neşriyatından bahsile diyor ki:

(...) bu gazeteler aldanmasınlar. Bir milletin müsavat valileriyle iğfal edildiği zamanlar geçmiştir. Patrikhane imtiyazatının iade-i merliyeti hakkındaki vaitler artık kimseyi müteessir etmiyor. Bu nazeriyat devresi kapanmıştır. Onlar anlamalıdır ki büyük hastalıklara, müessir ilaçlar lazımdır. Bu devlet yıkılıyor. Bu köhne ve hayide vaitlerle devlet toplanamıyacaktır. Ceograti istatistikler serdi ki Türk unsurunun ekseriyeti haiz olduğuna ve binaenaleyh Rum milletinin de böyle batıl tarzı tesviyelerle idarei maslahat edilmesi lazım geldiğine kimseyi ikna edemez. Haritaları tertip edenler unutmamalıdır ki, Rum unsuru birçok yerlerde ekalliyette ise baba mirası üzerindeki tarihi ve içtimai hukukunu gaybedemez. Zira Rum unsurunun ekseriyeti haiz olmaması asırlarca müddet kan ve ateşle ve cebri ihtidalarla nüfusumuzu azaltmış olan birahmane tazyik ve takıb neticesidir. Fakat içimizden hiç biri tebdili tabüyyet etmek fikrinde değildir. Biz baba toprağına olarak saf vatanperver Ahmed Rıza beyin pek doğru olarak söylediği veçhile kendi evimizin sahibi olarak kalıyoruz ve kalacağız. Bunlar Vilson’un programı üzerinde yanlış tefsirat ve tahrifatta bulunmak suretiyle bir defa dahi Elenizmi bu kadar feci sergüzeştlerden, fedakârlıklardan ve kan imtisaslarından sonra böyle müphem ve boş cümlelerle anlatabileceklerini zannediyorlar ise aldanıyorlar…” [2]

Eglisiyastiki Alitya'nın kışkırtıcı ve olayları saptırıcı faaliyetleri, saymakla bitmez. 23 Temmuz 1909'da Mülazım Tevfik Bey'i ve bazı Ulahları (Osmanlıların, Romanya'nın yerli halkına verdikleri ad.) katleden ve Ulah muhtarı Sotir Tasyanka'nın evine ateş eden Rum eşkiyası hakkında yanlı ve hakikati saptırıcı yayınlan yapması üzerine Tasvir-i Efkâr Gazetesi şunları yazdı: 

Galiba “Eklisiyastiki Alitya” herkes katledilsin ve katillerle onların muavin ve zuhurları hiçbir güne takibata hedef olmasın fikrinde bulunuyor ki; buna teesüften başka ne denilebilir ?” 

Aynı gazetede Kilisoralı Gavril Lukaç'ın ağzından Eklisiyasti Alitya şu yazılar da vardı:

Amal Yunaniye'ye ve Bir Cinayet-î siyasiyeye dair

Rum Patrikhanesinin vasıta-î nesr-î efkârı olan “Eklisiyastiki Alitya” Gazetesinin son nüshasında münderiç ve bir takım şikâyeti havi mazbatayı okuduğum zaman muhteviyatın Kilisora talik eden kısmın garabetine hem hayret ve hem teesüf etmekle beraber efkârı umumiye-î Osmaniyeyi tenvir etmek için keyfiyeti tamamiyle izah etmeye karar verdim. An-aslı Kilisoralı olduğum ve hala mefs-î Kilisora'da mutemekkin bulunduğum cihetle silsile-î vukuatı bütün hakikatiyle erbab-ı cihetle insafın piş-i inzarına vazi etmek isterim. Maksadım Patrikhanenin efkârına tercüman olan mezkûr gazete beyanatının kariyemizin ahvali hakkında hem natamam, hem de muhalif-i hakikat oldugunu meydan-ı aleniyete çıkarmaktır.

Evvelâ bütün ahali ve memurin hükümet indinde malum bir hakikat var ise o da (...) Kilisora genç Rumlarından mürekkep bir çetenin vücududur (...) Bu çetenin icraat-ı şekavet karanesini tarih ve isim tasrikiyle birer birer tadad etmek Rum Patrikhanesinin her türlü halef-î hakikat ifaddtından münezzeh olmasını arzu ettiğimiz lisan-ı ruhaniyesinin hilaf-ı hak u hakikat neşriyatına karsı en müskit bir cevap teşkil eder.

On iki temmuz tarihiyle Kesiriyeden Patrikhaneye gönderilmiş olan mahud mektubun o nakıs ihbaratını ikmal ve itmam etmek istiyorum. Hükümet-î malıalliye aleyhindeki şikâyet Rumlaştırılma istenildikleri halde mevcudeyitlerini muhafazada ısrar eden üç olacak cemiyet-î hafiye-î Yunaniye'nin tensibiyle itlaf edilmesi üzerine hükümetçe ittihaz edilen tedabir-î ciddiye-î adliyeye Rumlar tarafından takibat namı verilmesinden münbaristir...” [3]

Özellikle, işgalden sonra, Rum basınının saldırıları had safhaya çıktı. İstanbul'da çıkan Rumca gazetelerde her gün, Türklük aleyhine çirkin yazılar çıkıyordu. Bu Rum gazeteleri, İstanbullu Rumları patrikhanenin organize ettiği yürüyüşlere davet ettiler. Rum basınının bu saldırılan en üst düzeye getirmesi üzerine: İstanbul'daki Edebiyat Fakültesi'nde okuyan bir gurup üniversiteli tarafından hazırlanan bir bildiri, durumu protesto etmek için bütün gazetelere gönderildi. 

Bu konuda, Yeni Gün Gazetesi’inde; Osmanlı Darül-fünunun Rum Matbuatına Hitabı” başlığıyla bir haber çıktı. Haberde; “Darül-fünün talebesi dün akdettikleri içtimada memleketin geçirmekte olduğu buhran karşısında duydukları teessüratı ve Rum milletinin Türklüğe ait neşriyat-ı parazkeresinden mütevellid teessüratı ber vecih-î ati kaleme almıştır.” Denilerek, fakültelilerin aşağıdaki bildirisi yayımladı. Bildiride, belirli bir nezaket içinde fakat sitem dolu ifadeler yer aldı. 

Edvar-ı zafer ve felaket ol hadisatdır ki her milletin sernevüşt-î tarihîsinde birbirini takip eder. Hezimet karşısında sabır ve tahammül asil milletlerin hasais-î hulkiyesindedir. Osmanlı tarihinin bu elim sahifesi üzerinde aynı toprak ve aynı mukadderat ile birbirine merbut olan anasırın müşterek telehhüfatını ve hiç olmazsa ketm-î sürürunu talep etmek mukaddes bir hakkımızdır. Hasisa-î medeniyetten en uzak akvamda bu tabii hadesei ruhiyenin şahidi olmak kadar basit bir şey mutasavvur olamaz. Bir takım pespayelerin tezahürat-ı eserretkaranesi alîkadr milletimizin sükûn ve vakarı önünde avave-î kilap kabilinden iz bırakmaz, gelir mahvolur. Fakat matbuat oldukça payidar bir hayata malikdir. Bilhassa Rum tabaka-î münevver esinin makes-î tefekküratı olan Rum matbuatını ve bunu mizahi olan karikatürlerle imlayı sahaif eden kısmının daha dürbin, daha hattırşinas, hepsinden ziyade musibet zamanlarında milletlerin ahval-î ruhiyesinde daha vakıf görmek isterdik. Öyle hareket edelim, yazalım ki, o paçavralar atiyen bu toprak üzerinde birbirimizin yüzüne baktığımız zaman nasiye-î tesanüdümüze kirli bir perde çekmesin. Bu hususta hükümet-î hazıremizin nazar-î dikkatini celbetmekle beraber tekrar ederiz ki, milletler hakk-ı hayata ve binaenaleyh bir tarihe maliktir ve tarifi idbar ve ikbal devirlerinin hikâye-î tevalisinden başka bir şey değildir.

Edebiyat Şubesi”  [4]

Türk Düşmanı Rum Gazeteleri: Estiya, Kosmos, Amaliya, Patris, Teoglogos

O dönemde İstanbul ve İzmir'de çıkan Rumca gazetelerin ve dergilerin yanlı ve gerçekleri çarpıtıcı yayınları ile ihanetlerinin örnekleri saymakla bitmez. Örneğin; Yeni Gün Gazetesi İzmir muhabirinin bildirdiğine göre; Estiya adlı gazetenin bir nüshasında şu haber çıkmıştır:  

Rum Matbuatının Hezeyanları Devam Ediyor.

Türklerle Rumlar arasında mevcut olan ırkî ve mezhebi münaferat eski ananedir. Sabık ihtilafat-ı siyasiye Türkler tarafından intikap olan suiistimalat ile bu kadim ananeye inzimam ederek tezaüf eylemiştir... “Türkler badema umur-ı idareyi erbab-ı iktidarın (Rumların demek olacak) eline bırakmalıdırlar” Türkleri istihlaf hakkı, kavanin-î tarihiye ve tabiîyeye göre Yunanlılara aittir. Tabiatın amir bulunduğu ve tarihin de tasdik eylediği bu nevi icabatı tağyir ve tadil edecek bir kuvvet mutasavver değildir. Türkler dedikodudan feragat ederek bize iltica ederlerse daha iyi bir iş yapmış olacaklardır.”  

Kosmos Gazetesi:  “Türklerin silahlanmasından Yunan cemaati meyustur. (…) Pek çok Müselmanlar iki üç revolver taşıyorlar Bu teraliatın maksad-ı kışrı ne olduğunu daha ziyade izaha lüzum görmüyoruz." ve “Şehrimizde ahvali meşkûk mehafilde alaim tehtit görülmektedir. Bu muvakkat günlerde hürriyet ve istiklal ağacını yeniden kanla sulamaya hazırız ”

Amaliya Gazetesi Türkler bizi tehdit ediyor” başlığıyla yazdığı bir makalede şu lisanı kullanmıştır: Türkler Yunanlıları tehdit 'ediyorlar. Hâlbuki Yunan kanı akmadıkça amal-ı milliyenin husulpezir olmayacağını Türk istilasından yevm-î  halasa kadar akan Yunan kanı göstermektedir. Milletü vatan için fedakârlığı katlanmak lazımdır.

Patris Gazetesi: Dünyada büyük milletlerin akıttıkları kanlar esasat-ı hürriyeti temin eder!” [5]

Yunan gazetelerini alıntı olarak veren Yeni Gün Gazetesi, bir başka Türk gazetesi olan Duygu'nun anlamlı manşetini de bu nüshasında verdi.  “Hükümet yok mu?  [6]

Teoglogos Gazetesi'nde ise; Helenizm’in rengi olan, mavi bir resimde Wilson’un Attığı bir gülleden Venizelos şeklinde bir görüntü çıkarak bunu Ayasofya Camii'nin kubbesine oturtmuştur. [7]

Rum Patrikhanesi'nin Yayın Organı: “Ortodoksia”

Patrikhane'nin, bir başka yayın organı da Ortodoksia adlı dergidir, bu dergi 1930’lu yıllarda İstanbul'da çıkmakta idi. Derginin ön kapağının üstünde: “Ortodoksia. Ahlaki ve dini risale. İmtiyaz sahibi: Hristopolis Metropoli'ti Meletios Lukakis ve adres olarak: Mahal idare Fener Rum Patrikhanesi yazılmıştır. Kapağın altında ise Rumca olarak Ekumenikon Patriarhion yazılıdır. Kitabın arkasında da, Fransızca olarak: Patriarcat Ecumenique Stamboul Phanar yazılıdır. 

Eskiden İstanbul'da çıkan Ortodoksia dergisi şu anda Yunanistan'da çıkmaktadır. Ancak dergide; Yayın Kurulu olarak İstanbul’daki Sen Sinod dini meclisinin üyesi olan papazların adları yer almaktadır.  Neden artık burada çıkarmadıklarını anlamak için dergiyi okumak yeterlidir!  Dergide devamlı olarak,  İstanbul için; Konstantinopolis ve Rum Patrikhanesi için de Ekümenik Patriklik (OIKOYMENIKON PATRIARXEION) yazılmaktadır.

NOT: Fotoğrafta; “Ortodoksiya” adlı derginin 1940  yılında İstanbul’da ve 1998 yılında Atina’da çıkan iki sayısının kapağı görülmektedir.

http://www.21yyte.org/tr/


[1]  Prof. Dr. Dimitri Kitsikis: Yunan Propagandası, Çev. Hakkı Devrim, Kaynak Kitaplar Yayınevi, 1964 s.112

[2]  4 Kasım 1918 Akşam - Eglisiyastiki Alitya'dan alıntı. 

[3]  6 Eylül l909 Tasvir-i Efkâr       

[4]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[5]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün 

[6]  28 Teşrinisani (Kasım) 1918 Yeni Gün

[7]  Prof. Dr. M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, s.5

 

5 Mart 2020 Perşembe

AZİZ ANDREAS KUTLAMALARI ve YUNANİSTAN-MISIR İŞBİRLİĞİ


 30 Kasım’da, Dünya’nın her yerinde kutlanan, Hazreti İsa’nın havarilerinden Aziz Andreas’ın dinî gününü Rum Patrikhanesi Ekümeniklik iddiasını destekleyen bir tez olarak kullanıyor. Bu hususta daha ayrıntılı bilgi için “Aziz Andreas Kutlamaları ve Patrikhane-Vatikan İşbirliği” adlı bir önceki makalemizi okuyunuz.



Ülkemizin güncel sorunlarından biri Akdeniz’deki güç dengesidir. Karşımızda “Yunanistan”, “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ve “Mısır”dan oluşan üçlü bir ittifak var ve bu ittifak Türkiye’nin Akdeniz üzerindeki çıkarlarından fevkalade rahatsız! Türkiye ile Libya arasında imzalanan anlaşmadan en çok rahatsızlık gösteren ise Yunanistan’dır!

30 Kasım’da Rum Patrikhanesi’nde yapılan Aziz Andreas dinî törenlerinde sadece Vatikan/Patrikhane işbirliği değil “Patrikhane-Mısır” işbirliği de vardı. Bu makalemizde Türkiye karşısındaki üçlü blok ülkelerinden Mısır’ın Hıristiyan bir dinî kurumu olan “İskenderiye Patrikhanesi” ile Rum Patrikhanesi arasındaki işbirliğini ele alıyoruz.

Bu işbirliğini ele almadan önce konunun anlaşılabilirliğini sağlamak için bazı hususlara kısaca değinmek gerekiyor.

Geçtiğimiz yıl içinde Rum Patrikhanesi ile Rus Patrikhanesi arasında dinî görüntü altında, aslında siyasi bir kavga yaşandı. Kavganın özünde Rus Kilisesi’nin dinî yetki alanında bulunan Ukrayna’daki kiliselerinden birine Rum Patrikhanesi’nin “Otosefal” (Özerk) statüsü vermesidir.
Dünya’daki en büyük Ortodoks nüfusa sahip olan ülke Rusya’dır. Bir yanda yaklaşık 100 Milyon Ortodoks’un dinî lideri konumundaki Rus Patrikhanesi öte Türkiye’de birkaç bir kişinin dinî lideri konumundaki Rum Patrikhanesi var…

Ukrayna Kilisesi sorunu dinî değil siyasi bir sorundur. Rus Patrikhanesi’ne Rusya devlet olarak destek vermektedir. Birkaç bin kişilik cemaati olan Rum Patrikhanesi’ne ise destek veren ABD’dir. Ortada olan ise din üzerinden Rus/ABD kavgasıdır. “Türkiye bu kavganın neresindedir?” Sorusunun cevabı ise Rum Patrikhanesi’nin Türkiye topraklarında bulunmasıdır. Patrikhaneler üzerinden Rus/ABD çekişmesinin tarafı olmak isteyen ABD’nin ise Patrikhane’ye tüzel kişilik kazandırmak, Ekümenikliğin Türkiye tarafından kabul edilmesi vs. birçok talebi var.

(Gerek Ukrayna Kilisesi sorunu ve gerekse Patrikhane’nin statüsü ile ilgili bu sitede çok sayıda makale bulabilirsiniz)

Dinî ve tarihi açıdan birinci sıradaki Patrikhane İskenderiye Patrikhanesi’dir. Önceki makalemizde ayrıntılı olarak açıkladığımız gibi Bizans Devleti siyasi olarak, imparatorluğun kilisesi olan Rum Patrikhanesi’nin birinci sırada saymaktaydı.

Ukrayna Kilisesi krizi çıktığı zaman Rum Patrikhanesi bir yandan Ukrayna’daki ayrılıkçıları organize etmeye, öte yandan ise diğer patrikhanelerin Ukrayna Kilisesi’nin özerkliğini kabul etmeleri için ABD’yi de kullanarak baskı yapmaya başladı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi yaşananlar ABD ile Rusya Federasyonu arasındaki siyasi bilek güreşidir ve din siyaset adına kullanılmaktadır.

15 Eylül 2018’de Rus Patrikhanesi Rum Patrikhanesi ile ilişkileri kesti ve tarihi olarak ilk sırada bulunan İskenderiye Patrikhanesi’nin bundan böyle Rusya tarafından “Birinci” olarak kabul edileceğini deklare etti.

İskenderiye Patriği Theodore (Theodoros), Ukrayna Kilise sorunu sürecinde Ukrayna’daki ayrılıkçı kiliseyi tanımak ya da tanımamak şeklinde bir adım atmamıştı. Rusya’nın bu hamlesine sessiz kaldı.

İşte tam da bu noktada Türkiye’nin Akdeniz’de karşısında duran üçlü ittifak “Yunanistan”, “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ve “Mısır” devreye girdi. İskenderiye Patriği Theodore’a bir yandan kendi devleti Mısır baskı yapmaya başladı. Öte yandan Yunanistan da siyasi ve hatta askeri olarak Patrik Theodore’u yakın markaja aldı.

Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis 8 Ekim’de Mısır’a resmi bir ziyaret yaptı ve ziyaret kapsamında İskenderiye Patriği ile de görüştü. Ancak bu görüşmeden birkaç gün önce Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Antonis Demataris Mısır’a gitti ve İskenderiye Patriği ile özel bir görüşme yaptı. Bu görüşmelerin içeriği ile ilgili pek fazla ayrıntı yok ama aradan bir ay geçtikten sonra İskenderiye Patriği hamlesini yaptı ve 8 Kasım’da; İskenderiye Sen Sinod’u (Dinî Meclis) üyelerine ve Metropolitlere, Ukrayna Kilisesi'nin özerkliğini tanıdığını açıklayan bir mektup gönderdi.

Mektupta; “Konuyu uzun ve hepinizle özel olarak tartıştıktan sonra, dikkatli bir şekilde ve çok dua ederek Ukrayna Ortodoks Kilisesi'nin özerkliğini tanımaya karar verdim” dedi.

Bu kararın ardından 30 Kasım’da İstanbul’da yapılacak olan Aziz Andreas’ın dinî gününde şeref konuğunun İskenderiye Patriği olacağı açıklandı. 

Patriği Theodore’un İstanbul’a hareketinden sadece bir gün öncesinde ilginç bir misafiri oldu! Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı adına Korgeneral George Kampas İskenderiye’ye giderek Patrik Theodoros’u ziyaret etti. Yunanistan İskenderiye Başkonsolosu Athanasios Kotsionis da bu ziyarette generale eşlik etti.

Yukarıda da belirtildiği gibi ziyaret “Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı” adına yapılmıştır. Kabulde Yunanistan ve Mısır milli marşları çalındı ki bu dini bir kurum içinde bugüne değin rastlamadığımız bir örnektir!

Kabulde Korgeneral George Kampas “Ülkemizin (Yunanistan’ın) güvenliği sizin gücünüze bağlıdır” şeklinde enteresan bir ifade kullanmıştır.

Korgeneral George Kampas ayrıca Patrik Theodore'ye “Mısır ve Afrika'da Ortodoksluğu teşvik etmenin yanı sıra, Helenizm ve Yunan Ortodoks kültürünü desteklemeniz son derece önemlidir. Ve bunun için çok teşekkür ederim. Başbakan ve Milli Savunma Bakanı'nın emriyle, Mısır ile ilişkilerimizi ve ilişkilerimizi geliştirmeye ve daha da güçlendirmeye çalışıyoruz. Vurguladı. Amacımız; Akdeniz’de, bölgede istikrar ve barışı sağlamaktır. Mısırlılar bizi kendilerine yakın istiyor. Ve Yunan Ordusunu da bir müttefik olarak görüyorlar ki bu bizim için ve sizin için İskenderiye Patrikliği için dahi çok önemlidir” şeklinde bir konuşma yaptı.

Korgeneral George Kambas aynı gün Atina'ya geri döndü. Ertesi gün ise Patrik Theodore İstanbul’a hareket etti.

Bu noktada “Bize ne İskenderiye Patriği’nden ve ona yapılan ziyaretten?” şeklinde akıllara bir soru gelebilir.

Bu makaleyi yazdığımız esnada Yunanistan”, “Güney Kıbrıs Rum Kesimi” ve “Mısır” üçlü ittifakının Türkiye aleyhine yaptıkları çalışmalar ortada.

Yunanistan’ın yöneticileri an itibari ile öfke krizine girmişler, Türkiye/Libya arasındaki Akdeniz anlaşmasından dolayı ne yapacaklarını bilmiyorlar.

İskenderiye Patrikhanesi Mısır’daki bir kurum ve Mısır’ı yöneten Sisi 2017’de gizli bir anlaşma ile Yunanistan’a Akdeniz’de 7 Bin kilometrekarelik bir alan bırakmış.

ABD ile başımız belada yine bu makaleyi yazdığımız esnada ABD Senatosu Dışişleri Komisyonu’nda Türkiye’ye yaptırım öngören tasarı oylandı ve kabul edildi. Aynı ABD Rum Patrikhanesi’nin en büyük destekçisi…

Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı adına Korgeneral George Kampas İskenderiye’ye gitmiş olmasının ardında ne olabilir?

Çünkü Korgeneral Kampas özel olarak İskenderiye Patriği ile görüşmeye gidiyor. Bu ziyaretin Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı adına yapılmış olması ile Korgeneralin “Ülkemizin (Yunanistan’ın) güvenliği sizin gücünüze bağlıdır” şeklindeki ifadesi düşündürücüdür.

Üçlü ittifaktaki Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin dikkate almak gerekir mi bilinmez ama Mısır ve Yunanistan işbirliğine askeri unsurlarının yanı sıra dinî unsurların da dâhil olması düşündürücüdür.






11 Aralık 2019 Çarşamba

AZİZ ANDREAS KUTLAMALARI ve PATRİKHANE-VATİKAN İŞBİRLİĞİ



 Her sene olduğu gibi bu yıl da 30 Kasım’da Dünya’nın her yerinde Hazreti İsa’nın havarilerinden Aziz Andreas’ın dinî günü kutlandı.

Rum Patrikhanesi Aziz Andreas’ı (Andrew) kurucusu olarak kabul ediyor ve Dünya’nın her yerinde kutlanan bu dinî gün İstanbul’da abartılı bir şekilde kutlanıyor. Tarafsız tarih kaynaklarında ise Aziz Andreas’ın Türkiye coğrafyasına geldiği ile ilgili somut bilgiler bulunmamaktadır.

Patrikhanenin Aziz Andreas’ı kurucusu olarak kabul etmesi; Ekümeniklik iddiasının desteklemek içindir. Bilindiği gibi Rum patrikhanesi, Türkiye topraklarında “Ekümenik” sıfatına sahip değildir. Bu iddia ya da tezi yıllardır Türkiye’ye kabul ettirmek adına başta ABD olmak üzere dış güçler devrededirler ki bunların en başta geleni ABD’li “Archon” topluluğudur.

EKÜMENİKLİK NEDİR?

Ekümenik olmanın tek şartı Hazreti İsa’nın Havarilerinden biri tarafından kurulmuş olmaktır. Dünya’da bu vasfa sahip olan, üç Ekümenik Patrikhane vardır. Bunlar; İskenderiye, Antakya ve Roma’dır ve bunların yetki ile sınırları M.S. 325 yılında İznik’te toplanan ilk Ekümenik Konsil’de (İznik Konsili) tespit ve tayin edilmiştir. Bu konsilin IV-V-VI ve VII. maddeleri bölgelerdeki Metropolitlerin ve Metropolitlik merkezlerinin imtiyazlarına da ilişkindir.

Bizans döneminde patrikler; imparatorun istediği gibi görevlendirdiği, istediği zaman görevden aldığı kişilerdi. Rum Patrikhanesi’nin “Ekümenikliği” Bizans imparatorlarının “İmperium sine Patriarcha non staret” (Patriksiz Krallık olmaz) söyleminden hareketle ortaya çıkmıştır. Bu unvan “dinî” değil “siyasi” bir unvandır ve bu gün de hâlâ siyasi amaçlarla kullanılmaktadır.

Bizans’tan gelen dinî değil de siyasi bir statü olarak Rum Patrikhanesi günümüzde birinci sıradadır ve Rum Patrikhanesi “Eşitler Arasında Birinci” olarak tanımlanır. Bu durum Bizans İmparatorlarının, “Başşehrin Kilisesini Siyasi Anlamda Birinci Kılmak” zihniyetinden yola çıkarak verilmiştir ve dinî açıdan doğru değildir. Çünkü Rum Patrikhanesi bir havari tarafından kurulmamış yani “Apostolik” bir kilise değildir. Bu yazımızda matematik bir anlatımla Rum Patrikhanesi’nin neden Ekümenik olmadığını da ortaya koyacağız.

Hıristiyanlık Tarihi’ne baktığımızda; “Birinci” olarak İskenderiye, “İkinci” olarak Antakya ve “Üçüncü” olarak “Roma” kiliseleri Ekümenik kiliselerdir.

Burada Antakya ile ilgili kısa bir bilgi vermek gerekiyor. Antakya bizim bir ilimiz. Neden Suriye topraklarındaki bir patrikhaneye “Antakya Patrikhanesi” diyoruz? Antakya Patrikliğinin neden Suriye topraklarında olduğunun cevabı ise kısaca, kuruluş zamanında Antakya coğrafi bölgesinin Suriye coğrafyasındaki “Antioch” adlı bölgenin idari birimine bağlı olmasıdır. Antakya, antik doğu Akdeniz'in en büyük şehirlerinden biriydi ve 64 yılında Roma İmparatorluğu'na dâhil edildikten sonra önemli bir siyasi, askeri, kültürel ve ticari merkez haline geldi. Bireylerin çoğu, Hazreti İsa’nın da konuştuğu dil olan “Aramice” ya da “Aramca” konuşurlardı. Bu dil olan günümüzdeki “Süryani” dilinin esasını da teşkil eder.

RUM PATRİKHANESİ EKÜMENİK Mİ?

Rum Patrikhanesi’ni düz mantıkla madem Havari Andreas kurdu. O zaman neden 325 İznik Konsili’nde Patrikhane olarak yer almadığı sorulmalıdır. Konstantinopolis’in kuruluşuna kadar küçük bir kasaba olan “Bizantium”un sâdece bir papazlık mertebesinde olduğu ve “Heraklia Metropolitliği”ne (Marmara Ereğlisi)  bağlı olduğu hakkında çok fazla kaynak vardır.

Bir başka anlatımla; 325 yılına kadar İstanbul Kilisesi bir piskoposluk bile değildir. 325’teki İznik Konsili’nde Konstantinopolis Başpiskoposluğu olmuş asırlar içinde “Yeni Roma ile Ekümenik Patriği” sanını almıştır.

Hazreti İsa’nın peygamberliği 30 yaşında başlamış, 33 yaşında çarmıha gerilmiştir. Bu yazımızda bahsi geçen havarileri yani yoldaşları da kendisinin yaşıtlarıdır.

Bu durumda çok basit matematik ile havarilerin bir elli yıl daha yaşamış olduklarını varsayalım ki bu kadar değil. Ortaya havarilerle ilgili daha ilk 100 yıla varmayan yaşam serüvenleri çıkıyor.

Hazreti İsa’nın yoldaşlarından biri olan Havari Andreas’ın MS.325 yılında yaşaması gibi bir durum söz konusu olamayacağı gibi, bu gerçeğin ışığında İstanbul’da bir kilise kurması da söz konusu olamaz.

Aynı matematiği öbür taraftan da ele alalım. Madem İstanbul Kilisesi’ni Havari Andreas kurdu. Bu durumda neden MS.325 yılında başpiskoposluktan bir üst kurum olan patrikhane statüsündeki İstanbul Kilisesi’ni başpiskoposluk yaptılar. Bunun mantığı yok!

RUM PATRİKHANESİ HUKUKEN EKÜMENİK Mİ?

2002 yılında Rum Patriği Bartholomeos ve Patrikhane’nin 12 kişilik dini meclisi üyelerine (Sen Sinod) bir ceza davası açtım. Dava 13 Haziran 2007’de Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 2007/5603 Karar no.su ile onaylandı. Kararın “Ekümeniklik İddiasının Yasal Dayanağı Yok” kısmı şöyledir:

Türkiye topraklarında kalmasına izin verilen Patrikhane’nin, Anayasa’nın 2. Maddesine göre “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, “sadece belli bir azınlığa mensup kişiler üzerinde dini yetkileri haiz olan ve tüzel kişiliği bulunmayan dini bir kurum” olduğuna dikkat çekilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:

Bu nedenledir ki (Patrikhane), tamamen Türk Hukuku’na tabidir. Egemen bir devletin kendi topraklarında yaşayan azınlıklara kendi vatandaşlarından farklı bir hukuk uygulayarak çoğunluğa dahi tanımadığı bir takım ayrıcalıkları onlara tanımak suretiyle özel bir statü vermesi, Anayasa’nın 10 Maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine açıkça aykırılık oluşturacağından kabul edilemez.

Bu nedenle Patrikhanenin Ekümenik olduğu iddiasının yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. İstanbul Valiliği’nin 6 Aralık 1923 tarihli yazılarından anlaşılacağı üzere, Patrikhane’de dini ve ruhani seçimlere katılacak ve seçilecek kişilerin Türk vatandaşı olmaları ve seçim sırasında Türkiye’de görevli bulunmaları gerekmektedir. Bu husus da Patrikhane’nin Ekümenik sıfatının bulunmadığının açık bir göstergesidir.

Patrik ve Patrikhane görevlilerinin sıfat ve faaliyetlerine ilişkin olarak Türk Yasaları’na tabi oldukları ve yapmış oldukları faaliyetlerin Türk yasalarına göre suç teşkil etmesi halinde Türk Ceza Yasaları’na göre cezalandırılacakları tartışmasızdır.”

Tarafımızdan açılan bu mahkeme sonucu; şu anda geçerli, hukuki bir içtihattır ve Rum Patrikhanesi’nin Türkiye üzerinde Ekümenik olmadığının, sadece Türkiye’deki Rum asıllı TC. Vatandaşlarının “Başpapazı” olduğunun kuvvetli bir mesnetidir.


VATİKAN’IN DURUŞU

Geçmişe baktığımızda Vatikan’ın bu son seneye kadar Rum Patrikhanesi’nin “Bizi Aziz Andreas kurdu” söylemine çok fazla itibar etmediği görülüyor.

Rum Patrikhanesi; Aziz Andreas hikâyesinin içini doldurmak için elinden geldikçe kutlamalara Vatikan’ı hatta Papaları da kutlamalara davet etmiştir. En son olarak Papa Francis 29 Kasım 2014’de İstanbul’a Rum Patriği’nin davetlisi olarak geldi.

Bu ziyarette Rum Patrikhanesi Papa Francis’in ziyaretini olabilecek en üst seviyede lanse etti ve bu ziyaret ile Aziz Andreas hikâyesinin Vatikan’ca teyit edildiğini sunmaya çalıştı, algı yarattı.

Oysaki Papa Francis’in bu ziyareti Vatikan haber kaynaklarında Vatikan’daki günlük rutin aktivitelerden daha fazla yer bulmadı. Küçük haberler yapıldı. 2006’da önceki Papa Benedictus’un ziyaretinde farklı bir şey yaşanmadı. Patrikhane bu ziyareti en üst seviyede sunarken Papa Francis kapsamlı Türkiye ziyaretinin içindeki bir program olarak geçiştirdi.

Papa Francis’in 2014’teki ziyaretinden bu yana ne değişti? Çünkü an itibariyle Vatikan’ın Rum Patrikhanesi’ne ciddi anlamda bir desteği görüyoruz.

Aziz Andreas’ın kardeşi olan Aziz Peter Roma Kilisesi'ni Aziz Paul ile birlikte kuran İsa Mesih'in on iki havarisinden biridir. Aziz Peter’in kemiklerinin bir kısmı Vatikan’dadır ve bu kemikleri “kalıntı” olarak nitelemektedirler.

30 Haziran'da Papa Francis Rum Patrikhanesi'ni bile şaşırtan bir hareketle, Aziz Peter'e ait olan kalıntıların bir kısmını İstanbul’a yollamıştı. Roma Kilisesi'nin kurucularından olan Aziz Peter’in kalıntıları bu suretle ilk kez Vatikan'dan çıkmış oldu.

Vatikan Televizyonu “Hıristiyanlığın birliği için bir hediye olarak” Aziz Peter'in kalıntıların bir kısmının Patrikhane’ye verildiğini açıkladı.

Papa Francis, bu kemik kalıntıları vesilesi ile Patrik Bartholomeos'a yazdığı mektubunda; “Bu nedenle Aziz Peter'in kalıntılarının bazı kısımlarını Konstantinopolis Kilisesi'nin manevi kurucusu olarak onurlandırılmış Aziz Andreas'ın kalıntılarının yanına yerleştirmenin son derece önemli olacağını düşündüm”

Papa Francis bu sözleri ile Aziz Andreas’ı kesin olarak İstanbul Kilisesi’nin kurucusu saymakta olduğu görülüyor.

Bu kadar keskin hatta Rum Patrikhanesi'ni bile şaşırtan bu hareketin, Vatikan’ın pozisyon değişikliğinin altında ne yatıyor.

Bir başka husus da bu sene yapılan Aziz Andreas dini törenlerinde geçmiş yıllara istinaden çok daha fazla Vatikan temsilcisi kardinal v.s. papaz katıldı. Rum Patrikhanesi ile Vatikan ilişkilerinde başrolde Papalık Konseyi Başkanı Kardinal Kurt Koch vardır.

Rum Patriği Bartholomeos’un törenler sırasınca yaptığı konuşmada;

Havariler Andreas ve Peter, kilisemizin kurucularıdır. …Bütün Hıristiyanlar bu manevi alana aittir. Doğu ve Batı kiliseleri bağımsız, kendi kendine yeten ve tercüman birimler değildir, kendi başlarına anlaşılamazlar, ortaklaşa sahip oldukları ortak bir gelenektendirler” dedi.

Patrik bu konuşmasında 40 yıldır çalışmakta oldukları Roma Katolik Kilisesi ile Ortodoks Kilisesi arasındaki Uluslararası Teolojik Diyalog Komitesi’nin, önemli metinlerin tartışılması konusundaki ilerlemeden duyduğu memnuniyeti de dile getirmiştir.

Kiliselerimizin kuralları ve diğer kanonik hükümlerinin doktrin düzeyinde anlaşmaya varılmasında kullanılması ile bugün iki kilise arasındaki teolojik diyaloğun ilerlemesi mümkün oldu. Dini bir toplumun tam olması için, kiliselerimiz arasında kanonların karşılıklı olarak tanınması da gerekir. Geçtiğimiz Eylül’de Roma’da Doğu Kiliseler Hukuku Derneği’nin 24. Uluslararası Konferansı’ndaki bu husustaki görüşümüzü vurgulama fırsatımız oldu.

Papa Francis'in, Havari Petrus'un kalıntılarından bir kısmını Patrikhane’ye bağışlamak için yaptığı son jest bizim için çok değerlidir. Sevgili Kardinal Kurt Koch'un da belirttiği gibi, “Azizlerin evrenselliği kiliseler arasındaki diyalog için mükemmel bir fırsattır. Aziz Peter'in kalıntılarının Konstantinopolis'in Ekümenik Patrikliği'ne gelmesi Havari Petrus'un Hristiyanlığın önde gelen bir kişiliği olduğu için büyük bir nimettir. Papa Francis'in bu armağanı bize daha da yakınlaşmak için yeni bir dönüm noktasıdır.

Törende Bartholomoes’un ardından Papalık Konseyi Başkanı Kardinal Kurt Koch da Papa Francis'in aşağıda özeti bulunan İngilizce mesajını okumuştur.

Konstantinopolis Başpiskoposu,
Ekümenik Patrik Bartholomeos

Büyük ruhsal neşeyle ve derin inanç ile Havari Petrus'un kardeşi Havari Andreas’ın şölenini kutlayan Konstantinopolis Kilisesi'nin duasına katılıyorum. Manevi yakınlığım, bu yıl bir kez daha tezahür ediyor. En sıcak selamlarımı, Kutsal Hazretlerinize, Kutsal Sinodunuzun üyelerine, din adamlarına en iyi dileklerimle emanet ettiğim Roma Kilisesi adına iletiyorum.

Doğu ve Batı Hristiyanları arasında tam bir cemaatin yeniden kurulmasına yönelik çalışma taahhüdümüzü sürdürme taahhüdümüzü sürdürme taahhüdümüzü sürdürmek için Katolik Kilisesi'nin değişmez niyetinin güvencesini iletiyorum.

Bu yıl, Katolik Kilisesi ve Ortodoks Kilisesi arasındaki Uluslararası Teolojik Diyalog Diyaloğu Komisyonu'nun kuruluşunun, kırkıncı yıldönümünü kutladık. Uluslararası Ortak Komisyon ileriye dönük birçok önemli adım attı.

Katolikler ve Ortodoks arasında tam birliğin yeniden kurulması arayışı kesinlikle teolojik diyaloglarla sınırlı değil, aynı zamanda diğer dini yaşam kanallarıyla da gerçekleştiriliyor. Her şeyden önce ilişkilerimiz, karşılıklı saygı ve saygıya dair gerçek jestlerle beslenir.

Katolik Kilisesi ve Ortodoks Kilisesi, ortak girişimlerimiz tarafından onaylandığı üzere bu umut verici yolculuğa çoktan başladı. Ayrıca yerel bağlamlarda, ortak ruhsal, pastoral, kültürel ve hayırsever projelerde ve yaşamın günlük diyaloglarını giderek daha fazla güçlendireceğimize inanıyorum.

İçten ve kardeşçe bir dostluğa bağlı olduğum sevgili kardeşim, bunlar sadece kalbimi dolduran ve sizinle birlikte bu keyifli günlerinde paylaşmak istediğim bazı umut ve duygularım. Havari Andreas'a dua ederek herkese en iyi dileklerimi iletirim ve sizinle Rabbimizde Mesih'te kutsal bir kucaklaşmaya bürünürüm.

Papa Francis

ABD’de sayısız sivil toplum örgütünün, son aylarda Rum Patrikhanesi’ne destek adı altındaki Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini geçmiş makalelerimizde yazdık.

Bu örgütlere son aylarda ABD Yahudi sivil toplum örgütlerinin de destek verdiğini, bir yandan Patrikhane bir yandan Pontus üzerinden sayısız toplantılar, konferanslar v.s. faaliyetlerle Türkiye aleyhtarı faaliyetlerin had safhaya vardığına dikkat çektik.

Vatikan ile Rum Patrikhanesi arasındaki bu yakınlaşmanın ilerleyen günlerde neler doğuracağını ve bunun Türkiye’ye yansımasını da hep birlikte göreceğiz.








8 Mayıs 2019 Çarşamba

ATİNA’DA AÇILACAK CAMİYE NE OLDU?


Yunanistan’ın başkenti Atina’da bir cami yok! Aslında yok demek pek doğru değil, çünkü çok sayıda Osmanlı eseri cami var ama onların durumu farklı. İşin doğrusu cümleyi “Yunanistan’ın başkenti Atina’da ibadete açık bir cami yok!” şeklinde yazmak…
Atina’da çeşitli milletlerden 250 binden fazla Müslüman yaşamaktadır.  Bunların ibadet edebilecekleri bir camileri bulunmadığı gibi ölülerini gömebilecekleri Müslüman mezarlığı da yoktur. Müslümanlar 70/80 kadar mescitte ibadetlerini yapmaktadırlar ancak bunlardan sadece 5 tanesine resmi olarak izin verilmiştir.
İstanbul’da altmıştan fazla Rum kilisesi var. Konumuz diğer Hıristiyan toplulukların ibadethaneleri olmadığı için işin mütekabiliyet hususunu göz önüne sermek adına bu rakamı vurgulamak gerekiyor. İstanbul dışında, Anadolu’da, Trakya’daki çok sayıda metruk kiliseye Rum Patriği Bartholomeos düzenli (ya da sistematik) bir şekilde ziyaretler yapmakta, bu ziyaretlerde otobüslerle taşınan Rum Cemaati mensuplarının ve Yunanistan’dan taşınan Yunanlıların da iştiraki ile ayinler yapılmaktadır. Anadolu’da, Trakya’daki yerel yöneticiler de bu ziyaretlerde elinden geleni yapmakta ve gelenleri ağırlamaktadır.
Yukarıda “mütekabiliyet” kelimesini kullandık ama gözler önündeki durum pek de mütekabil değildir.  Bir yandan Türk vatandaşlarından oluşan Rum Cemaati’nin dini lideri sıfatıyla resmi protokolde ağırlanan Patrik ya da metropolitleri öte yandan Batı Trakya’da halkın seçtiği müftüleri tanımayan Yunanistan. Yunanistan bilindiği gibi kendi seçtiği kuklaları Batı Trakyalı Türklere “müftünüz” diye dayatmakta ve bu sorun yıllardır sürmektedir.
Uzun uzun paragraflara hacet bırakmadan; Avrupa’da (ibadete açık) bir cami olmayan tek başkent Atina’dır.
Bu soruna bir çare olması adına 2010 yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla yaptığı Yunanistan gezisinde dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’dan eski bir Osmanlı eseri olan ve atıl durumda bulunan Atina Fethiye Cami’sinin restore edilmesini talep etmiş ve Papandreu’dan olumlu cevap almıştı. Ancak ziyaretin hemen ardından Yunanistan’da aşırı sağcıların başını çektiği bir tartışma başladı ve cami açılmasına tepki verildi.
İşin gerçeğine indiğimizde Yunanistan, Atina’da bir cami açılmasından çok, açılacak bir caminin “Türk” sıfatıyla anılmasını ve de bu caminin işleyişinde “Türklerin” rol almasını kabul etmemektedir.
Yunanistan Hükümeti görünürde kaçacak bir tarafı kalmadığında Atina’da bir cami yapımına karar verdi. Fakat bu camide bir “Türk” izi olmaması için eski bir Osmanlı eserini restore etmek yerine yeni bir bina inşa edilmesine, Yunanistan Deniz Kuvvetleri'ne ait bir arazinin tahsis edilmesine karar verildi. Bağış yolu ile yapılacak desteklerden dolayı da ileride kimsenin “hak” iddiasında bulunmaması için bu bütçenin tamamen hazineden karşılanmasına karar verildi.
Ayrıca caminin din görevlileri ile yöneticilerinin Türk olmayan Müslüman topluluklardan seçilmesine karar verildi. İnşaat için yaklaşık 1 milyon Euro bütçe ayrıldı. 600 metrekarelik bir alana sahip olacak cami, 50 kişilik yer kadınlara ayrılmış şekilde toplam 350 kişilik olarak tasarlandı.
2013’te başlayan çalışmalar aşırı sağcı ve dinci grupların protestosu nedeniyle sık sık akamete uğradı. İnşaatın ilerlemesi ile birlikte ise bir başka komedi ortaya çıktı. “Cami ne zaman açılıyor?”
Yunanistan Eğitim ve Din İşleri Bakanı Kostas Gavroglu, daha önce 5 kez açılış tarihi verilen caminin resmi açılışının bu yılın mart ayında yapılacağını duyurmuştu ama bu da gerçekleşmedi. Kathimerini Gazetesi’nin bir haberine göre ise Ramazan ayının başlaması ile birlikte 6 Mayıs’ta Camii faaliyete geçecek(ti).  Yunanlıların Müslümanları yine “ti”ye aldıkları görülüyor ki açılış 6 Mayıs’ta gerçekleşmedi.
(Yazımızı yazdığımız gün itibari ile Yunanistan’da etkili Türk/Yunan kuruluşları temsilcileri dostlarımız ile görüşmeler yaptık. Söz verilen 6 Mayıs’ta açılmadığı gibi ne zaman açılacağı da net değil.)
Yunanistan Hükümeti’nin en çok dikkat ettiği hususun cami yönetiminin Türklere geçmemesi olduğunu belirtmiştik! Bu bağlamda açılacak caminin faaliyetlerini denetleme için bir idari komite devlet tarafından oluşturuldu. Bu komite de imam pozisyonu için Fas doğumlu bir Yunanistan vatandaşı olan “Zeki Muhammed”i adayı olarak belirledi ve bu kişiyi onaylaması için Eğitim Bakanı Kostas Gavroglou'na sundu.
50 yaşında olan Zeki Muhammed 25 yıl önce Yunanistan'a gelmiştir. İlahiyat ve matematik eğitimi aldığı bilinen Zeki Muhammed Arapça, Yunanca ve Fransızca biliyor ancak Türkçe ile hiç ilgisi yok ve daha önceleri Atina’daki izinli beş mescitten birinde imam olarak görev yapmıştır. Zeki Muhammed’in devlete yakın olduğu ve direktiflere de uyacağı Batı Trakya kaynaklı Türk medyasında vurgulanan bir husus.
Deniz Kuvvetleri deposundan bozma bir binada, açılış tarihi sürekli ertelenen cami için Yunanistan Müslümanlar Birliği “Atina’da yapılan şey camii değildir” demiştir. Minaresiz olan bu caminin yönetimi üzerinde seçilmiş Türk müftülerin bir söz hakkı olmayacağı da ayrı bir tepkiye yol açmaktadır.
Artık bir komediye dönen bu açılışı süreci devam ederken Yunanistan’dan başka bir komedi haberi alındı.

ATİNA FETHİYE CAMİ’SİNİN BAŞINA NE GELDİ?
Konu, yukarıda bahsettiğimiz ve 2010’da Erdoğan’ın Papandreu’dan restore edilmesi talebinde bulunduğu Atina Fethiye Camii ile ilgili. 2019’un Nisan ayı sonu itibariyle Yunan medya kaynaklarında 1458 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Atina’yı fethetmesi anısına inşa edilen Fethiye Camii’nin restorasyonunun bu süreçte tamamlandığını ve bundan böyle galeri ve sergi alanı olarak hizmet vereceğini öğrendik!
Yunanistan'ın bağımsızlığı sonrası Fethiye Camii, önce okul daha sonra farklı amaçlar için kullanılmış. Bir dönem şehrin hapishanesi olarak hizmet veren cami, kışla mekânı da olmuştu. 1890 yılından önce un ambarı, 1935 yılına kadar ise uzun yıllar ordunun ekmek fırını olarak çalışmıştı. Fethiye Cami, 1935 yılında yıktırılmak istenmiş ancak Türk Hükümetinin yaptığı girişimler nedeniyle bundan vazgeçilmişti. Fethiye Camiinin dış duvarlarına dayalı çok sayıda Osmanlı mezar taşı da bulunuyor.
Fethiye Camii;  Medrese, mescit, hamam gibi birçok Osmanlı eserinin bulunduğu bir bölgede ve ülkenin sembolü olan Akropolis’in eteklerinde bulunuyor. Yaklaşık 300 metre uzaklıkta bulunan tarihi Osmanlı Mustafa Ağa Camisi de (Voyvoda)  aynı akıbetle “Yunanistan El Sanatları Müzesi” olarak hizmet vermekte.
Atina’daki Müslümanlar 6 Mayıs’ta bir caminin açılmasını beklerken ve bu gerçekleşmezken, Osmanlı eseri Fethiye Camii’nin Nisan sonu itibariyle sergi olarak hizmete girmesi trajikomik bir ironidir.
Zaman zaman Atina’da bir camiye karşı Ruhban Okulu’nun açılması şeklindeki söylemlerde Yunanistan’ın tek taraflı menfaat peşinde olduğu aşikâr görünüyor. Bu kadar eski ve önemli Türk eserleri dururken Atina’da açılacak olan minaresiz ve mimarisi tuhaf eski bir askeri yapıdan bozma binanın tahsis edilmesi de trajikomiktir.
Yunanistan’ın açılıp açılmayacağı belli olmayan Cami’nin yönetiminden  Türkleri uzak tutmak için elinden geleni yapması da dikkate değerdir.