31 Mayıs 2020 Pazar

TÜRKİYE’DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR



29 Mayıs’ta açılan Pof. Dr. Feriha Öz Acil Durum Hastanesi’nin ardından bugün de 45 günde Yeşilköy’de inşa edilen “PROF. DR. MURAT DİLMENER ACİL DURUM HASTANESİ” ile Hadımköy’de 2.Abdülhamid tarafından 1891’de inşa edilmiş tarihi bir yapı olan (Eski adı Hamidiye Hastanesi) ve yeni restore edilen “DR. İSMAİL NİYAZİ KURTULMUŞ” hastaneleri Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından bugün açıldılar.  
Yeşilköy’deki hastanenin 1008 yatak kapasitesi var ve ihtiyaç halinde her odası yoğun bakım odasına dönüşme potansiyelinde. Hastanenin 75 bin metrekare kapalı alanı var ve 125 bin metrekarelik bir alanda  en son teknolojiler kullanılarak inşa edildi.


4 bin 500 metrekare kapalı alanı var olan ve 23 bin metrekarelik bir alanda bulunan Hadımköy’deki hastanenin ise 59’u yoğun bakım olmak üzere 101 odası var ve en son tıp teknolojileri ile donatıldı. 
Bu hastaneler afet süreçlerinde Türkiye için büyük bir koz olacaklar. Önümüzdeki günlerde ise (özellikle Yeşilköy’deki hastane) tıp turizmi açısından çok önemli rol oynayacaklar.
Bu büyük eserlerin Türkiye’ye kazandırılmasından dolayı emeği geçen herkese şükranlarımı sunarım…

TÜRKİYE’DE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR…
Bojidar Çipof   
31 Mayıs 2020

29 Mayıs 2020 Cuma

BU ÜLKEDE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR!



9 Nisan’da Sancaktepe’de inşaatına başlanarak kısa bir sürede tamamlanan PROF. DR. FERİHA ÖZ ACİL DURUM HASTANESİ, Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan tarafından bugün açıldı.

2 bölüm 8 bloktan oluşan hastanenin 1005 yatak kapasitesi var ve her odası tek kişilik. Önemli bir özelliği, inşaat esnasında hazırlanan altyapısı sayesinde her odası ihtiyaç halinde yoğun bakım odasına dönüşme potansiyelinde.

70 bin metrekare kapalı alanı bulunan hastane 184 bin metrekarelik bir alanda inşa edildi. İnşaatına başlandığında tek katlı oluşundan dolayı “Sahra Hastanesi” şeklinde menfi propagandası da yapılan hastane tam teşekküllü ve günümüzdeki tüm tıp teknolojilerine sahip, son derece üst düzeyde tamamlandı.

Sahra değil kalıcı bir eser olduğu anlaşıldı.

Yaşadığımız pandemi süreci içinde Türkiye’nin tıp alanında ne kadar ilerlediğini ve en önemlisi, başta doktorlarımız olmak üzere tıp personelimizin ne kadar ileri düzeyde olduğunu gördük. Mesleki yeterliliklerinin ötesinde bu insanların ne kadar özverili ve mesleklerine kendilerini adamış olduklarını da gördük.

Türkiye’de eskiden parası olan yurtdışına tedaviye giderdi. Bugün ise bu durum tersine döndü. Ülkemiz tıp turizmi açısından çok tercih edilen bir ülke artık…

Anlaşıldığı üzere bu ve Yeşilköy’de 2 gün sonra açılacak hastaneler; içinde olduğumuz pandemi süreci gibi afetlerde Türkiye için büyük bir koz olacak. Ancak önümüzdeki günlerde tıp turizmi açısından da çok önemli rol oynayacaklar.

Bu büyük eserin Türkiye’ye kazandırılmasından dolayı emeği geçen herkese şükranlarımı sunarım…

BU ÜLKEDE GÜZEL ŞEYLER OLUYOR!

Bojidar Çipof   
29 Mayıs 2020






27 Mayıs 2020 Çarşamba

DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER ADASI



27 Mayıs 1960 darbesinin 60. yılında eski adıyla “Yassıada” yeni adıyla "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" bugün Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından törenle hizmete açıldı.
27 Mayıs Darbesi’nde 7 yaşındaydım ve Aksaray Deneme İlkokulu’na gidiyordum. Okula giderken 100 metrede bir nöbet tutan askerler arasından geçerdik. Dedem radyodan Yassıada mahkemelerini dinlemeyi hiç aksatmadı. O çocuk hafızamda yer etmişti şu cümle: “Sanıklar getirildiler ve bağlı olmayarak yerlerine oturtuldular
Gençlik yıllarımda 10 seneden fazla Heybeliada’da yazlığa gittik. Yassıada’nın etrafında çok fazla balık yuvası olduğu bilinirdi. Bir tekne sahibi olduğumda aklıma ilk gelen Yassıada’da balık tutmak oldu. O tarihte Heybeliada Askeri Okulu’ndan bir Astsubay ve birkaç er adada değişimli nöbet tutar ve yaklaşanlara anons yapar, kimseyi adaya çıkarmazlardı. Bir kere macera olsun diye yanımda birkaç arkadaşla yakınına gittik ama yaklaşamadık. Zaten görüntüsü de çok korkunçtu. Sanki o kötü yaşanmışlıkların uğursuzluğu üzerinde hare hare dönüyordu.
Yassıada ilerleyen yıllarda, çevresindeki balık çeşitliliği nedeniyle Su Ürünleri Fakültesi’ne devredildi. Ama kısa bir süre sonra faaliyetler ulaşım sorunları gerekçesiyle durdu. Marmara Denizi’nin tam ortasındaki bu ada kısa sürede bakımsızlıktan metruk ve korkunç görünümüyle yakınından geçen tekneleri ürkütmeye devam etti.
Şimdi ise son haline baktığımda Marmara Denizi’nin güzel bir ziynete kavuştuğunu görerek mutluyum. İş olsun diye konuşanlarımız çoktur. Beton yığını v.s. şeklinde konuşanlar oldu.
Marmara Denizi’nin ortasında eski korkunç haliyle kalmaya devam etseydi daha mı iyiydi?
Marmara Denizi’nin ortasında artık korkutucu, ürkütücü, çevre kirleten görüntüsü olan bir ada artık yok. Adadaki binaların mimarisi ve kullanım maksatları özenle seçilmiş. Ama en güzel tarafının yapılan ağaçlandırma olduğuna dikkat ettim. Yetişkin ve güzel ağaçlar ekilmiş. Bunları 10 sene sonra büyümüş olarak hayâl edelim. Adadaki müze ve diğer kötü yaşanmışlıklarla dolu alanlar ise askeri darbelerin ve askeri vesayetlerin kötülüğünü yıllar boyunca anımsatacak!
60 sene evvel 7 yaşındaki bir ilkokul öğrencisinin hafızasında yer etmiş "Yassıada" son hali ile “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” ülkeye hayırlı olsun. Emeği geçenler sağ olsun…


Bojidar Çipof

23 Mayıs 2020 Cumartesi

PONTUSÇULUK HIZ KESMEDİ



 Gerçek Hayat Dergisi’nin 4 Mayıs tarihli baskısında FETÖ konulu 176 sayfalık bir özel sayı yayınlamıştı. Dergide yer alan bazı söylemler Helenler tarafında büyük rahatsızlık yarattı ve bu dergiye yapılan tepkiler Yunan medya kanallarında hâlâ devam ediyor. Derginin yayınlanmasından hemen sonra Yunan Skai Televizyonu özel bir haber yaparak bahsi geçen dergide yer alan, Rum Patriği Bartholomeos da dâhil olmak üzere Rum Cemaati’nin birçok üyesinin Fethullah Gülen'e, Başkan Tayyip Erdoğan'a darbe düzenleyebilmeleri için yardım etmekle suçlanmasının kabul edilemez olduğunu savunmuştu. Bu haber Yunan ulusal medyasının yanı sıra Rum/Yunan dini kanallarında yer aldı. Bahsi geçen derginin sanki sadece Rum Patriği ve cemaatini hedef alan bir yayın olduğu, özellikle Pontusçu sitelerde de abartılarak haber yapıldı. Oysaki 176 sayfalık derginin içindeki birçok bahisten biri Rum Patriğiydi…
Yaşadığımız koronavirüs pandemisi nedeniyle Türkiye aleyhtarı söylemlere biraz mola veren Yunan medya unsurları ve ABD’deki Yunan diasporasının yönettiği, önceliği Rum Patrikhanesi ve Heybeliada Ruhban Okulu olan medya unsurları yeniden harekete geçtiler.
Derginin Mayıs ayının başında yayınlanması, Helenlerin ve Helenseverlerin yaklaşan 19 Mayıs’ta planladıkları Türkiye aleyhtarı çalışmalarına da bir anlamda girizgâh oldu. Yunanistan’da 24 Şubat 1994 tarihinde alınan bir parlamento kararı ile 19 Mayıs 1919 (Sözde) “Pontus Soykırımı Anma Günü” olarak kabul edilmiştir. Geçtiğimiz sene bunun 100. Yılı gerekçesiyle Türkiye aleyhine çeşitli törenler etkinlikler yapıldı. 19 Mayıs 2020’yi ise “100+1” olarak tanımladılar.
Yunanistan’ın 13 Mart 2020’den itibaren göreve gelen yeni Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou sözde Pontus Rumları Soykırımı Anma Günü münasebetiyle, bir önceki Türk düşmanı Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos’u aratmayacak Türk aleyhtarı söylemleriyle dolu, aşağıdaki mesajı yayınladı:
“Geçmişin iğrenç eylemleri ve samimi pişmanlıktan sorumlu olmak, barışçıl bir arada yaşama ve halkların refahının geleceğini bekleyen liderlerin cesaret ve sorumluluğunun örnekleridir. 19 Mayıs günü; Pontus Yunanlılarının Soykırımı Anma Günü olarak kabul edilmiştir. Bugün ise bir asır önce kaybettiğimiz Pontus Rumlarının yüz binlerce kurbanını onurlandırıyoruz.
Soykırımdan kurtulmuş Pontus Yunanlılarının, Yunan Devleti’nin son derece zor koşullar altında toparlanmasına, ekonomik genişlemesine ve Yunanistan'daki eğitim ve kültürün gelişmesine muazzam katkılarını ve aktif katılımlarını da dikkate almalıyız.
Uluslararası toplumun gelecekte insanlığa karşı benzer suçları önlemek adına sadece kurbanların anısını korumak için değil, aynı zamanda masum sivillerin sistematik imhası gibi, bu iğrenç barbarlığın eylemlerini hafifletmek ve kınamak gibi bir görevi de vardır”
Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Kostas Vlasis tarihsel hafızanın korunmasının ahlaki, tarihi ve ulusal bir görev olduğunu vurgulayarak sözde Pontus Soykırımı'nın uluslararası tanınması için mücadelenin devam ettiğini ve bunun kolektif bir görev ve ortak bir neden olduğunu belirten açıklamalarda bulundu. Twitter’da yaptığı bir paylaşımda, Türkiye'nin geçmişini kabul ederek Yunanistan Devleti’ne karşı sorumluluklarını üstlenmesini istedi.
Yunan Başbakanı Kiriakos Miçotakis ise şu beyanatı verdi:
Bir asır önce Pontus Yunanlıları eşi görülmemiş bir zulümün kurbanı oldular. Zulüm gördüler, yerlerinden edildiler ve öldürüldüler. Hayatta kalanlar, anavatanında yeniden yükselmek için atalarının evlerini geride bırakarak kaçtılar.
Yunanistan Devleti oybirliğiyle soykırımı tanıma görevine açıkça cevap verdi ve hâlâ uluslararası kabul edilmesi ve Dünya çapında tanıtımı için mücadele ediyor. Buna paralel olarak Yunanistan, Pontus'tan çocuklarının gücünü yeni Yunanistan’a entegre etti. Pontus Soykırımı’nın uluslararası düzeyde tanınması için mücadele ediyoruz. Haklılık günü şafak sökünceye kadar bu anma gününü onurlandıracağız”
Yunanistan’ın Türkiye düşmanlığı ve “Megali İdea”nın en üst mertebesi olan bir gün İstanbul’un “Konstantinopolis” adı ile yeniden Helenizm’in başkenti olması hayali asla bitmeyecektir. Birçok makalemizde bunu yazdık ama yine de hatırlatmak babında; Yunanistan Anayasası’nda 3. madde başka bir ülke anayasasında görülmemiş bir şekilde bir komşu devlete gönderme yapmaktadır. Maddenin özeti şöyledir: “Yunanistan’ın dini Ortodoksluktur. Dinin başı Konstantinopolis’tedir
Yunanlı bu siyasilerin yanı sıra, bu sene 100+1 olarak lanse edilen, 19 Mayıs sözde Pontus Soykırımı Anma Günü için yüzlerce anma töreni yapıldı ve siyasi, akademik ve medya mensuplarından Türkiye aleyhine yazılar yazıldı.
Bu anma törenlerinden en çirkini, Yunan Parlamentosunun önünde yapılan törendi! Parlamento önünde törensel yürüyüş yapan Helen kıyafetli muhafızlara 19 Mayıs’ta geleneksel Pontus kıyafetleri giydirildi ve bu kıyafetlerin sadece 19 Mayıs için kullanıldığı da belirtildi.
Haberlerde Pontuslular Federasyonu’nun organizasyonuna Covid-19 salgınının getirdiği kısıtlayıcı önlemlerin engel olamadığına da yer verildi. Yunan Parlamentosu önünde toplananların sözde katledilmiş Pontuslu atalarına karşı her şeyi göze alarak toplandıkları da haberlerde belirtiliyor. Parlamento önünde toplanan güruh içinden bazı kişiler -engel olmaya çalışanlara rağmen- Türk Bayrağı yaktılar.
Yunanlı siyasilerin verdikleri densiz demeçlere, özellikle Yunan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’in “Pontus Soykırımı’nın uluslararası düzeyde tanınması için mücadele ediyoruz” şeklindeki densiz sözlerine Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından çok sert yanıt verildi.
Bu açıklamalara ilişkin Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Kurtuluş Savaşımızın ilk adımının atıldığı 19 Mayıs 1919 tarihi yalnızca milletimiz için değil, emperyalizme karşı savaş vermiş bütün mazlum milletler için kutlu bir gündür. Böyle bir günde Yunanistan Meclisi ve makamları tarafından 19 Mayıs 1919’un yıl dönümü bahanesiyle yapılan mesnetsiz ve hezeyan dolu açıklamalar ne tarihi gerçeklerle ne de 21. yüzyılın değerleriyle bağdaşmaktadırKendi tarihiyle yüzleşemeyen Yunan liderliği, Tahkikat Komisyonu raporlarını ve Lozan Barış Antlaşması’nın savaş suçlarına ilişkin maddesinin altında yatan gerçekleri hatırlamalıdır” şeklinde açıklama yapıldı.
Ayrıca Birinci Dünya Savaşı’nda, İzmir’deki işgalin dehşet verici boyutlara ulaştığı vurgulanarak, “Bu acı işgal, hiçbir gerekçesi olmayan, mezalime sahne olmuş planlı ve yüz kızartıcı bir istilaya dönüşmüştür. İşgalin üzerinden daha beş ay geçmeden işlenen mezalimin ulaştığı dehşet verici boyutların müttefiklerin Tahkikat Komisyonu oluşturmasını gerektirecek kadar ciddi olduğu unutulmamalıdır.” değerlendirmesinde de bulunuldu.
Neden yazımızın başında Gerçek Hayat Dergisi ile ilgili husustan yola çıktık? Bir dergide çıkan habere aşırı sansasyonel tepki yapıldı. Tenkit tabi ki yapılabilir ama bunu bir koz olarak ele alıp yaklaşan 19 Mayıs’ta planladıkları Türkiye aleyhtarı faaliyetlere de katarak, koz sayarak bizce fazla abartı yapıldı.
ABD’de Helenizm için çalışan çok sayıda sivil toplum kuruluşları arasından ikisi önemli! Archonlar ve AHEPA(Bu konuda site içinde bu kuruluşlarla ilgili çok sayıda makalemizi bulabilirsiniz)
Archonların Başkanı Anthony J. Limberakis resmi web sitelerinde; “Türk dergisinin Ekümenik Patriğe ve dini azınlıklara karşı suçlamaları sahte ve gerçeklerden yoksun” şeklindeki başlıkla bir yazı yazdı.
Bu bildiride dikkat çeken bir husus, son zamanlarda Türkiye aleyhine yapılan ve dini özgürlüklerin olmadığını savunan tezlerin içinde Rumlar dışındaki toplulukları da katmaya çalışmalarıdır. Yazıda ilginç olan bir husus daha var! Her zaman Yunanlılığı/Rumluğu öne çıkaran Limberakis bu kez evvelâ Yahudi ve Ermenilerden bahisle Rumları da içeren bir bildiriyi yayınlamıştır. Yazının tercümesi:
Ekümenik Patrikhane’nin Archonları; Yahudi, Ermeni ve Rum cemaatlerinin dini liderlerine karşı yayınlanan nefret söylemini yayınlayan Gerçek Hayat Dergisi’nin özel sayısına yapılan tepkilere katılmaktadır.
Bu korkunç makale, Türkiye sınırları içinde ve ötesinde en savunmasız dini topluluklara karşı kötü propaganda ve nefret söylemiyle doludur.
Archonlar bu temelsiz ve pervasız suçlamaları şiddetle kınıyor. Gerçek Hayat’ın söylemi; bölünmeyi şiddetlendirir ve paranoyayı teşvik eder. Bu durum medeni dünyada meşru ve ciddi söylemden ziyade bağnazlıktan başka bir şey değildir.
Türkiye'nin dini azınlıklarının liderlerine yapılan bu saldırının topyekûn hepimize yapılmış bir saldırı olduğuna inanıyoruz. Siyasi partiniz, dininiz, etnik kökeniniz, ırkınız veya toplum durumunuz ne olursa olsun, bir insanı güvenlik ve esenlik duygusu ile korkutmak bir terör eylemidir ve yüksek sesle kınanmalıdır.
Türkiye’de dini toplulukların üyeleri ve dini liderleri, Hıristiyan ile Yahudiler son derece iltihaplı ve asılsız iftiralar ile hedef alınıyor. Bu eylem çok acı verici, çok ağır ve sorumsuz olduğu kadar daha ileri iddialarda da bulunduğundan, Türkiye'de Ortodoks cemaatine yönelik yanlış iddiaları azaltmak için endişelerimizi kamuoyuna açıklamanın gerekli olduğunu düşünüyoruz. Devlet yetkililerinin (Burada ABD yetkililerini kast ediyor) gerekli önlemleri alacağından emin olduğumuzu beyan ediyoruz ve yalvarıyoruz! “Adaletin sesine duymaz” olmayınız.”
Yunanistan resmi haber ajansı ANA-MPA ise derginin yayınlanmasından yaklaşık iki hafta sonra, bir ajans için artık haber niteliği kalmamış bir konuyu, Yunanistan'ın Ortodoks Parlamentolar Arası Meclisi Heyeti Başkanı Maximos Charakopoulos’a dayandırarak yine ajans haberi yaptı. 16 Mayıs’ta çıkan haber şöyle:
Dini özgürlükler maalesef belirli çevrelerde yetiştirilen nefret ve hoşgörüsüzlük duyguları tarafından tehdit edilmeye devam ediyor” diyen Maximos Charakopoulos yaptığı açıklamada, dinsel özgürlüklerin Türkiye'de belirli çevrelerde yetiştirilen nefret ve hoşgörüsüzlük duyguları tarafından tehdit edilmeye devam ettiğine dikkat çekiyor. Türk dergisi “Gerçek Hayat” tarafından yayınlanan makale oldukça endişe vericidir, çünkü Ekümenik Patriği ve diğer dini liderleri iftira ve tamamen temelsiz suçlamalarla hedef haline getirmektedir.
Makalenin yazarlarının küçük düşürücü ve asılsız iddiaları, düşmanlığı körüklemekte ve Türkiye'deki dini liderlere ve azınlıklara karşı nefret uyandırmaktadır. Ancak, bu tür uygulamalar geçmişte BM İnsan Hakları Konseyi gibi Uluslararası ve Avrupa Örgütleri tarafından da defalarca kınanmıştır.
Bir Türk gazetesi tarafından yayınlanan sahte haberlerin Eylül 1955 olaylarını, yani Konstantinopolis'in Yunan azınlığına karşı olan pogromu (soykırımı) tetiklediği dikkat çekicidir. Her durumda, bu gibi eylemler dünyadaki her özgür vatandaş tarafından kınanmalıdır. Türk devletinin duruşunu resmi olarak netleştirmesini bekliyoruz. Ekümenik Patrik ve Ekümenik Patriklik resmi kurumlar tarafından tamamen korunmalı ve bu nedenle bu tür uygulamalar dini nefreti körükledikleri için mahkeme işlemlerini başlatmalıdır. Ekümenik Patriğin korunmasından uluslararası toplum ve her şeyden önce AB sorumludur.
Yunanistan’da Türkiye, Türkiye’nin azınlıklara sözde zulmü, Batı Trakya Türkleri ile ilgili asılsız yalan haberler, seçilmiş müftülere hiç değinmeden Yunanistan tarafından atanmış müftüler üzerinden neredeyse her gün yalan dolan haberler çıkıyor. Bu yayınların kötü tarafı aynı zamanda Batı Trakya Türklerine ve ibadethanelere yönelik provokasyonlara yönlendirme yapan, algı yaratan söylemler olması…
Bu yayınların her birine Türkiye ya da Türk medyası tarafından yanıt verilse ajanslarda yer kalmaz! Ama görüldüğü gibi bir dergi üzerinden fırtınanın âlâsını yarattılar.

YENİ ABD BAŞPİSKOPOSU ELPİDOPHOROS LAMBRİNİADİS
Yunanistan ve dünya genelindeki Pontus organizasyonlarının sözde anma yapmaları, hezeyanları, densizliklerinin arasında ABD’den ilginç bir bilgi var.
Geçtiğimiz sene Haziran’da Archonlar ve AHEPA tarafından fevkalade desteklenen bir kişi “Elpidophoros Lambriniadis” ABD Başpiskoposu oldu. Elpidophoros Lambriniadis tarihte bir ilk olarak Türk vatandaşı olan bir ABD Başpiskoposudur.
Öncesinde Bursa Metropoliti, Heybeliada Ruhban Okulu sorumlusu olmuş, parlak bir eğitim kariyeri olan, birçok lisanı konuşan Türk Vatandaşı İstanbullu, Bakırköylü bir Rum olan Elpidophoros, uzun bir süredir bu göreve hazırlanmaktaydı. Yeni ABD Başpiskoposu’nu resmi makamında ziyaret eden ilk resmi kişi ABD Dini Özgürlükler Büyükelçisi Samuel Brownback olmuştu. (28 Haziran 2019)
Elpidophoros’tan önceki ABD Başpiskoposu olan Dimitrios döneminde elimizde Pontus ile ilgili söylemlerde bulunduğuna dair bir arşiv yok. Eski Başpiskoposun bu minvalde bir çabası olmamıştı.
Halen TC vatandaşı da olan yeni ABD Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis 17 Mayıs’ta cemaate kapalı yapılan ayinden sonra verdiği beyanatta 17 Mayıs Pazar günü yapılan ayini sözde Pontus Soykırımı’na ithaf ettiğini beyan etti.
Sözlerine “Geçmişi ve geleceği olan bir toplumuz” şeklinde başlayan Lambriniadis; “Bu gözlemlerin ikisi de geçmişe sahip bir topluluk ve geleceğe sahip de bir topluluk olduğumuzu akla getiriyor. Geçmiş asla unutulmamalıdır, Pontus’u unutmamalıyız. Bu bağlamda geleceği nasıl ele alacağımız ise şimdi her zamankinden daha önemlidir. dedi.
Aynı zamanda Türk vatandaşı da olan ABD Başpiskoposu’nun bu söylemi fevkalâde önemlidir.
İçeriklere genel olarak dikkat edildiğinde “Helenler” ve “Helenseverler” pandemi dinlemiyor. Fikirler ve söylemler değişmiyor.