papandreu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
papandreu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mayıs 2019 Çarşamba

ATİNA’DA AÇILACAK CAMİYE NE OLDU?


Yunanistan’ın başkenti Atina’da bir cami yok! Aslında yok demek pek doğru değil, çünkü çok sayıda Osmanlı eseri cami var ama onların durumu farklı. İşin doğrusu cümleyi “Yunanistan’ın başkenti Atina’da ibadete açık bir cami yok!” şeklinde yazmak…
Atina’da çeşitli milletlerden 250 binden fazla Müslüman yaşamaktadır.  Bunların ibadet edebilecekleri bir camileri bulunmadığı gibi ölülerini gömebilecekleri Müslüman mezarlığı da yoktur. Müslümanlar 70/80 kadar mescitte ibadetlerini yapmaktadırlar ancak bunlardan sadece 5 tanesine resmi olarak izin verilmiştir.
İstanbul’da altmıştan fazla Rum kilisesi var. Konumuz diğer Hıristiyan toplulukların ibadethaneleri olmadığı için işin mütekabiliyet hususunu göz önüne sermek adına bu rakamı vurgulamak gerekiyor. İstanbul dışında, Anadolu’da, Trakya’daki çok sayıda metruk kiliseye Rum Patriği Bartholomeos düzenli (ya da sistematik) bir şekilde ziyaretler yapmakta, bu ziyaretlerde otobüslerle taşınan Rum Cemaati mensuplarının ve Yunanistan’dan taşınan Yunanlıların da iştiraki ile ayinler yapılmaktadır. Anadolu’da, Trakya’daki yerel yöneticiler de bu ziyaretlerde elinden geleni yapmakta ve gelenleri ağırlamaktadır.
Yukarıda “mütekabiliyet” kelimesini kullandık ama gözler önündeki durum pek de mütekabil değildir.  Bir yandan Türk vatandaşlarından oluşan Rum Cemaati’nin dini lideri sıfatıyla resmi protokolde ağırlanan Patrik ya da metropolitleri öte yandan Batı Trakya’da halkın seçtiği müftüleri tanımayan Yunanistan. Yunanistan bilindiği gibi kendi seçtiği kuklaları Batı Trakyalı Türklere “müftünüz” diye dayatmakta ve bu sorun yıllardır sürmektedir.
Uzun uzun paragraflara hacet bırakmadan; Avrupa’da (ibadete açık) bir cami olmayan tek başkent Atina’dır.
Bu soruna bir çare olması adına 2010 yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla yaptığı Yunanistan gezisinde dönemin Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’dan eski bir Osmanlı eseri olan ve atıl durumda bulunan Atina Fethiye Cami’sinin restore edilmesini talep etmiş ve Papandreu’dan olumlu cevap almıştı. Ancak ziyaretin hemen ardından Yunanistan’da aşırı sağcıların başını çektiği bir tartışma başladı ve cami açılmasına tepki verildi.
İşin gerçeğine indiğimizde Yunanistan, Atina’da bir cami açılmasından çok, açılacak bir caminin “Türk” sıfatıyla anılmasını ve de bu caminin işleyişinde “Türklerin” rol almasını kabul etmemektedir.
Yunanistan Hükümeti görünürde kaçacak bir tarafı kalmadığında Atina’da bir cami yapımına karar verdi. Fakat bu camide bir “Türk” izi olmaması için eski bir Osmanlı eserini restore etmek yerine yeni bir bina inşa edilmesine, Yunanistan Deniz Kuvvetleri'ne ait bir arazinin tahsis edilmesine karar verildi. Bağış yolu ile yapılacak desteklerden dolayı da ileride kimsenin “hak” iddiasında bulunmaması için bu bütçenin tamamen hazineden karşılanmasına karar verildi.
Ayrıca caminin din görevlileri ile yöneticilerinin Türk olmayan Müslüman topluluklardan seçilmesine karar verildi. İnşaat için yaklaşık 1 milyon Euro bütçe ayrıldı. 600 metrekarelik bir alana sahip olacak cami, 50 kişilik yer kadınlara ayrılmış şekilde toplam 350 kişilik olarak tasarlandı.
2013’te başlayan çalışmalar aşırı sağcı ve dinci grupların protestosu nedeniyle sık sık akamete uğradı. İnşaatın ilerlemesi ile birlikte ise bir başka komedi ortaya çıktı. “Cami ne zaman açılıyor?”
Yunanistan Eğitim ve Din İşleri Bakanı Kostas Gavroglu, daha önce 5 kez açılış tarihi verilen caminin resmi açılışının bu yılın mart ayında yapılacağını duyurmuştu ama bu da gerçekleşmedi. Kathimerini Gazetesi’nin bir haberine göre ise Ramazan ayının başlaması ile birlikte 6 Mayıs’ta Camii faaliyete geçecek(ti).  Yunanlıların Müslümanları yine “ti”ye aldıkları görülüyor ki açılış 6 Mayıs’ta gerçekleşmedi.
(Yazımızı yazdığımız gün itibari ile Yunanistan’da etkili Türk/Yunan kuruluşları temsilcileri dostlarımız ile görüşmeler yaptık. Söz verilen 6 Mayıs’ta açılmadığı gibi ne zaman açılacağı da net değil.)
Yunanistan Hükümeti’nin en çok dikkat ettiği hususun cami yönetiminin Türklere geçmemesi olduğunu belirtmiştik! Bu bağlamda açılacak caminin faaliyetlerini denetleme için bir idari komite devlet tarafından oluşturuldu. Bu komite de imam pozisyonu için Fas doğumlu bir Yunanistan vatandaşı olan “Zeki Muhammed”i adayı olarak belirledi ve bu kişiyi onaylaması için Eğitim Bakanı Kostas Gavroglou'na sundu.
50 yaşında olan Zeki Muhammed 25 yıl önce Yunanistan'a gelmiştir. İlahiyat ve matematik eğitimi aldığı bilinen Zeki Muhammed Arapça, Yunanca ve Fransızca biliyor ancak Türkçe ile hiç ilgisi yok ve daha önceleri Atina’daki izinli beş mescitten birinde imam olarak görev yapmıştır. Zeki Muhammed’in devlete yakın olduğu ve direktiflere de uyacağı Batı Trakya kaynaklı Türk medyasında vurgulanan bir husus.
Deniz Kuvvetleri deposundan bozma bir binada, açılış tarihi sürekli ertelenen cami için Yunanistan Müslümanlar Birliği “Atina’da yapılan şey camii değildir” demiştir. Minaresiz olan bu caminin yönetimi üzerinde seçilmiş Türk müftülerin bir söz hakkı olmayacağı da ayrı bir tepkiye yol açmaktadır.
Artık bir komediye dönen bu açılışı süreci devam ederken Yunanistan’dan başka bir komedi haberi alındı.

ATİNA FETHİYE CAMİ’SİNİN BAŞINA NE GELDİ?
Konu, yukarıda bahsettiğimiz ve 2010’da Erdoğan’ın Papandreu’dan restore edilmesi talebinde bulunduğu Atina Fethiye Camii ile ilgili. 2019’un Nisan ayı sonu itibariyle Yunan medya kaynaklarında 1458 yılında Fatih Sultan Mehmet’in Atina’yı fethetmesi anısına inşa edilen Fethiye Camii’nin restorasyonunun bu süreçte tamamlandığını ve bundan böyle galeri ve sergi alanı olarak hizmet vereceğini öğrendik!
Yunanistan'ın bağımsızlığı sonrası Fethiye Camii, önce okul daha sonra farklı amaçlar için kullanılmış. Bir dönem şehrin hapishanesi olarak hizmet veren cami, kışla mekânı da olmuştu. 1890 yılından önce un ambarı, 1935 yılına kadar ise uzun yıllar ordunun ekmek fırını olarak çalışmıştı. Fethiye Cami, 1935 yılında yıktırılmak istenmiş ancak Türk Hükümetinin yaptığı girişimler nedeniyle bundan vazgeçilmişti. Fethiye Camiinin dış duvarlarına dayalı çok sayıda Osmanlı mezar taşı da bulunuyor.
Fethiye Camii;  Medrese, mescit, hamam gibi birçok Osmanlı eserinin bulunduğu bir bölgede ve ülkenin sembolü olan Akropolis’in eteklerinde bulunuyor. Yaklaşık 300 metre uzaklıkta bulunan tarihi Osmanlı Mustafa Ağa Camisi de (Voyvoda)  aynı akıbetle “Yunanistan El Sanatları Müzesi” olarak hizmet vermekte.
Atina’daki Müslümanlar 6 Mayıs’ta bir caminin açılmasını beklerken ve bu gerçekleşmezken, Osmanlı eseri Fethiye Camii’nin Nisan sonu itibariyle sergi olarak hizmete girmesi trajikomik bir ironidir.
Zaman zaman Atina’da bir camiye karşı Ruhban Okulu’nun açılması şeklindeki söylemlerde Yunanistan’ın tek taraflı menfaat peşinde olduğu aşikâr görünüyor. Bu kadar eski ve önemli Türk eserleri dururken Atina’da açılacak olan minaresiz ve mimarisi tuhaf eski bir askeri yapıdan bozma binanın tahsis edilmesi de trajikomiktir.
Yunanistan’ın açılıp açılmayacağı belli olmayan Cami’nin yönetiminden  Türkleri uzak tutmak için elinden geleni yapması da dikkate değerdir.


11 Ocak 2011 Salı

BOJİDAR ÇİPOF 10 OCAK 2011 BENGÜTÜRK TV (17.00 HABERLERİ)



Bojidar Çipof; 10 Ocak 2011'de, Bengütürk Tv 10.00 haberlerinde, "Günün Konuğu" olarak Erzurumda; Türkiye'ye kin kusan Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu ve Rum Patrikhanesi hakkında açıklamalar yapıyor

9 Ocak 2011 Pazar

YORGO PAPANDREU’NUN ERZURUM’DAKİ KONUŞMASI VE YUNAN “MEGALİ İDEA”SI



Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu; “2011 Kış Oyunları”nın tesis açılışı ve “Büyükelçiler Toplantısı”na katılmak üzere, 7 Ocak Cuma günü, Hellenic Air Force uçağı (Athena) ile Erzurum’a geldi. Kendisine en düzeyde karşılama yapıldı ve çeşitli bakanlar ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın konuğu oldu.

Papandreu Erzurum’a vardığında; basın mensuplarının görüntü almasına ve soru sorulmasına izin verilmedi. Buna gerekçe olarak da kendisinin İspanya üzerinden direk Erzurum’a geldiği şeklinde bir mazeret belirtildi. Sonraki gelişmeler ya da Papandreu’nun Büyükelçiler Toplantısı’nda yaptığı konuşmasına, düz bir mantıkla bakıldığında; orada yapacağı konuşmadaki “tümü” bozmamak için ya da olası bir soruya vereceği bir yanıtla ikilemde kalmaması, çelişkiye düşmemesi adına olsa gerek ki geldiğinde basından kaçtığı kanaatindeyiz.

Zira Papandreu’nun Erzurum’a gitmesi evvelinde, Yunanistan’da büyük bir yaygara kopmuş ve bütün muhalefet partileri ayağa kalkarak bu ziyareti bir “ihanet” olarak telakki etmişlerdi. Papandreu ile Tayyip Erdoğan arasında özel bir dostluk ya da yakınlık olduğu kendilerince ifade edilmekte ve birbirlerine “dostum” olarak hitap etmektedirler.

Birbirlerine “dost” diyen bu iki taraf acaba bunda samimi midir? Türkiye açısından bakıldığında Tayyip Erdoğan’ın en azından dostluk elini samimiyetle uzattığı ama karşı tarafın bunda pek de samimi olmadığı anlaşılmaktadır. Ne sıfatı olursa olsun, ilişkiler ne durumda olursa olsun, “Türk Misafirperverliği” diye yerleşmiş bir gelenek ve bir kavram ülkemizde vardır. Bu bağlamda; bizler de bir koşulda yabancı bir ülkede “misafir” isek en üst seviyede “saygılı” olmaya maksimum özen gösteririz.  Bir de vurgulamak gereken husus var ki o da bu davet; her ne kadar ikili bazı anlaşmaların gözden geçirilmesi, irdelenmesi için yapılmış olsa da yarı resmi bir davet şeklinde, bir spor tesisi açılışı ve Türkiye’de görevli büyükelçilerin bir toplantısına katılmakla sınırlı olduğudur. 

Yunanistan Hükümet Sözcüsü Yorgos Petalotis; Papandreu'nun Erzurum ziyaretinden sonra bu ziyaret nedeniyle, Papandreu'yu “Türkiye ile gizli diplomasi yapmakla suçlayan” muhalefet partilerinin eleştirilerini yanıtladığı açıklamasında, "Papandreu'nun yaptığı konuşmada; büyük “cesaret” ve “kararlılık” gösterdiğini" ifade etti.

Petalotis, bu açıklamada şöyle dedi: “Son yıllarda belki de ilk kez bir Yunanlı başbakan bu kadar şiddetle ve hem de belirli bir dinleyici kitlesi önünde milli çıkarlarımızla ilgili tezlerde bu denli cesaret, kararlılık ve açıklık gösterdi. Başbakan; Yunanistan ile Türkiye arasındaki işbirliğine apaçık ön koşullar koydu. İhlâllerin ve “Casus Belli”nin iyi komşuluk ilişkilerine yakışmayan ve Türkiye'nin AB perspektifi ile bağdaşmayan tavırlar olduğunu vurguladı. Kıbrıs sorununa uluslararası hukuk kurallarına saygı çerçevesinde adil ve kalıcı bir çözüm istedi. Yunanistan, bir kez daha PASOK hükümeti ile ses ve argüman sahibi olduğunu ve uluslararası alanda varlığını kanıtladı.

Böyle bir açıklamayı Yunanistan Hükümet Sözcüsü yapıyorsa; bu açıklama başta Başbakan olmak üzere Yunanistan Hükümeti’nin resmi görüşüdür. Buna başka bir tanımlama yapmak; mevcut diplomasi kuralları içinde mümkün değildir.

Papandreu'nun, Erzurum ziyaretine Yunanistan muhalefet partileri sert eleştiriler yaptılar ve Türkiye ile "gizli diploması” iddiaları yapıldı ile "Hükümet, milli duygulardan yoksun ve şeffaf olmayan bir dış politika uygulamaktadır" şeklindeydi.

Ana muhalefet olan Yeni Demokrasi Partisi’nin ND (Νέα Δημοκρατία) Başkan Yardımcısı Dimitris Avramopulos, yaptığı açıklamada şöyle konuşmuştu:  

Papandreu'nun, Erzurum'daki buluşmaya herhangi bir diplomatik hazırlık yapmadan ve belirli bir gündem maddesi oluşturmadan sürüklenmiştir. Başbakan'ın, Türk diplomatların toplantısına katılması ve Türkiye Başbakanı ile yapılacak gizli görüşmesi; bu dönemde zor bir dönemeçte olan Türk-Yunan ilişkileriyle ilgili olarak bizi endişelendirdi ve birçok soru oluşmasına neden oldu.” dedi.

Anadolu Ajansı’nın bu konudaki haberinde; muhalefet partisi dışında diğer Yunan partilerinin de çok sert açıklamaları yer aldı ki bunlar sitelerde bulunmaktadır. Aynanın Yunanistan tarafı ise çok daha vahimdir. Anlaşılması zor olan husus ise bizim ajanslarımızda bu tür tepkisel haberlerin yumuşatılarak verilmesidir. 

Bunun örneğini “Sümela’da” 15 Ağustos’ta yapılan ayin öncesi ve sonrasında ve Ayasofya’da “korsan ayin” yapmak üzere yola çıkan, ama son anda huduttan dönen Amerikalı milyarder Chris Spirou önderliğindeki grupla ilgili haberlerde üzülerek gördük. Keza; vatandaş yapılan 13 Yunan asıllı papazla ilgili olarak da aynı görüntü hâsıl oldu. Biz bu üç konuda da çok önceden ve sonrasında bu sitede yazılar yazdık ve toplumumuzu bilgilendirmeye çalıştık. 

Yunanistan’dan maalesef hiçbir zaman dostluk emaresi alamıyoruz. Gösterilen tüm iyi niyet taşıyan tavırlar, bir an geliyor ki başka bir olumsuz tavırla sil baştan edilmektedir. Aynı Papandreu gibi bir zamanlar ”dost” görünen Dora Bakoyanni; “Türkiye ile ilişkilerin iyileşmesine yönelik her türlü çabanın ilke olarak olumlu karşılandığını ancak Türkiye'nin tavırlarında Patrikhaneye ait taşınmaz bir malın iadesinin dışında bir değişiklik olmadığını” şeklindeki ifadesi ile o da gerçek görüşünü öne koymuştur. 

Erzurum’da kendisine gösterilen çok samimi ve saygılı ağırlama, gezilen yerler ve halka yaptığı konuşmasına Türkçe birkaç cümleyi okuyarak başlaması; Erzurum’a vardığında özellikle basından kaçmasının ne anlama geldiğini ortaya koydu. 

Papandreu; esas mermisini “Büyükelçiler Toplantısı”na saklamıştı. 

Ve orada da sıktı...

Nedendir bazen anlamak mümkün değil! Hani şu tavuğun yumurta düşürmesini misal ederek yapılan bir söylem var ya? Bazen o kadar ufak ayrıntılardan, o kadar mutlu oluyoruz ki! Aynı anda internette ve ertesi gün medyada daha çok şu haber yer aldı: “Papandreu, Erzurum’da Türkçe konuştu.”
 
Bizim Başbakanımız böyle sert bir konuşmayı, Yunanistan’da yapsa inanınız ki binlerce kişi aynı anda sokağa dökülür ve protestolar olur, Yunan Basını’nın böyle bir durumdaki tavrını ise tahmin etmek zor değil!

Papandreu özetle; şu ağır ifadeleri, büyükelçilerin, Türk Bakanların ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gözlerine baka baka söyledi:

KKTC’de Türk Askeri işgalcidir...”

Kıbrıs'ta işgal sürdükçe Türkiye AB üyesi olamaz...”

Türkiye neyi ispat etmeye çalışıyor. Tehditlerle hiçbir sorunu çözemezsiniz. Gerginlik aramızda ki ilişkileri zedelemektedir.”

Bu açıklamayı televizyondan canlı olarak tercümesiyle izledik! Bu; adına “dost” nitelemesi eklenen birine “yakışmayacak” bir söylemdir. Zaten o konulardaki “Yunan Milli Görüşü” -ki bunun bir adı da “Megali İdea”dır- bilinmektedir. Bu kadar ağır bir ifadenin misafir bulunulan ülkenin Başbakanı’nın yüzüne söylenmesini diplomasi gelenekleri ile de açıklamak mümkün değildir.

Bu canlı yayını izleyenler mutlaka şu görüntülere de dikkat etmişlerdir:

Papandreu, konuşmasından sonra oturduğu yerde, elini su bardağına sürekli attı, miligram mertebesinde yudumcuklar aldı durdu, sürekli gıcık var gibi yutkundu ve elini amaçsızca sürekli olarak alnına değdirdi durdu!

Bu görüntüleri eğer bir “psikiyatr” izlese muazzam bir sinir hali içinde ve gergin olduğunu ve o gezi süresince o ana odaklı bir görüntüde olduğunu tespit eder. 

Bu adamlar hiç bir şeyi hesapsız yapmaz ve söylemez.” Bu benim Bizans’ın varisi Rum Patrikhanesi’nin ince manevraları için sürekli söylediğim bir tümcedir...

Büyükada Rum Yetimhanesi’nin tapusunu Patrikhane’ye verdik...

13 Yunan asıllı papaza TC pasaportu da verdik...”

Şimdi:

Heybeliada Ruhban Okulu’nu açmamızı istiyorlar...

Rum Patrikhanesi’ne Ekümenik olarak kabul etmemizi ve tüzel kişilik olarak tanımamızı istiyorlar...

Biz Patrikhane’ye her şeyi verelim, onlar Batı Trakya’da bizim seçilmiş Müftülerimize dayak atsınlar, halkın seçtiği bu Müftüleri yasal olarak kabul etmeyerek; sürekli dava üstüne dava açsınlar...

Yapılan tüm manevralarda; Kıbrıs’ta da öte olan husus Rum Patrikhanesi’nin “ EKÜMENİKLİĞİ”dir...

Lütfen artık bunu anlayalım...

Rum Patrikhanesi’ni Ekümenik kabul etmek = Türk Toprakları üzerinde “ORTODOKS HALİFELİĞİ” kurulmasını kabul etmektir...

Bir sonraki adım ise; “Megali İdea” doktrinine göre “BİR GÜN İSTANBUL; KONSTANTİNOPOLİS OLACAK ve BİZANS TEKRAR İHYA EDİLECEKTİR...

Nasıl ki Atatürk Lozan’da; çok sayıda başlıktan şu iki tanesini olmazsa olmazlarımız olarak, İsmet İnönü başkanlığındaki “Murahhas Heyet”e emretti ve “Bu iki konuda bir milim taviz olmayacak” dedi:

 Ne istiyorlardı?

 “Ermeni Yurdu Talebi” ile “Kapitülasyonların Zamana Yayılarak Kaldırılması

Şimdi bize aynısını Amerika ve AB ülkeleri bir blok halinde, o kadar fasıl, konu, sorun arasında; bu geride kalan iki konuyu; “Ruhban Okulu“ ve  “Ekümeniklik” konularını, en önemli konular olarak ve sürekli olarak bizden istemekte ve bu konularda baskı yapmaktadırlar.

Bundan öte artık endişelenmeye mahal var mı yok mu? Bunu biraz değil çok düşünmeliyiz...

Umarız yoktur... 

Ve umarız ki bir gün başımızı vurmak zorunda kalmayız...

Bakınız; Erzurum’da Yunan Başbakanı düzeyinde tarafımıza bir küfür edilmediği kaldı.  Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi; bir yandan limanları, bir yandan Rum Patrikhanesi’nin taleplerini dikte ettirmeye ve “Biz onay vermeden AB üyeliğinde bir fersah yol alamazsınız” babında irade ortaya koymaktadırlar. 

Bir zaman evvel Rum Patriği Bartholomeos’un “AB yolu Patrikhane’den geçer” dediğini de belleğimizden çıkartmayalım. Bu oyun bir “tüm”dür.  PatrikhaneEkümeniklikRuhban Okulu ve Kıbrıs bir “tüm”dür ve “Tüm”ün adı da “Megali İdea”dır...