Bu çalışmamızda; çok kısa bir süre önce Amerikan CBS Televizyonu’nda “Kendimi Türkiye’de çarmıha gerilmiş hissediyorum” diyebilen, oysa Batı Trakya Türkleri ile kıyaslandığında ortalama bir Türk vatandaşından kat kat öte ayrıcalıklar edinen, VIP salonlarında ağırlanan, Rum Patriği Barholomeos’un nasıl patrik olduğunu ve Patrik seçimi ve töreni esnasında neler yaşandığını irdeleyeceğim. Ayrıca şu anda gündemde olan ANAYASA açısından da konunun nasıl aykırılık içerdiği de yazının sonunda ortaya konmuştur.
1991’de Bartholomeos'un Patrik Seçilmesi
Patrik Dimitrios'un ölümünden sonra, yeni bir patriğin seçilebilmesi için İstanbul Valiliği'ne aşağıdaki şu 15 kişilik aday listesi verildi:
1-Dimitri Arhondoni
2- Dimitri Kara
3-İliya Neranevli
4-Kostandinos Harisiyadi
5-Panayot Vasil Havyarcıoğlu
6-Tano Papas
7-Yanaki Atanasiyadis
8- Simo Aleksandiros
9-Evangelos Galanis
10-Dimitri Peremetidis
11-Simeon Amariliya
12-Hrisostomas Emilyanos Konstantinidis
13-Dimitri Savaiyadis
14-Manuel Yeramisos Konstantinidis
15-Yani Pazaridis
Bu aslında temayüllerle bağdaşmayan bir durumdu. Çünkü Cumhuriyet tarihi süresince, (Athenagoras hariç) boşalan makama daima üç aday gösterilir ve Valilik onayına sunulurdu. Bu kadar çok kişinin, patrik adayı gösterilmesi üzerine, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu bir gazeteye şunları söyledi: “Biz millet olarak, Selçuklulardan, Osmanlılardan bu yana daima insanların inançlarına saygı göstermiş, hudutlarımız içerisinde yaşayan insanlara din ve vicdan hürriyeti tanımışızdır. Bu millet, bunu asırlardır yapmıştır. Patrikhane'nin bildirdiği 15 kişilik listeden hiç kimsenin ismini çizmedik. Bu nedenle (bazı metropolitler sakıncalıdır) da demedik. Bu adayların arasından patrik tespiti için listeyi aynen Patrikhane'ye gönderdik. Sen Sinod Meclisi kendi patriğini seçmelidir. Tayin yöntemine gitmiyoruz.” [1]
Aslında bu listede bazı sakıncalı isimler olmasına karşı liste onaylanmıştı. [2] Çünkü o güne kadar yapılan uygulamalarda; Sen Sinod Meclisi üç adayın adını Valiliğe vermekteydi. Sen Sinod Meclisi'nin tümünün aday listesinde yer alması alışılmadık bir uygulama oldu. Valilik; bu adayları incelerken başta güvenirlik olmak üzere gerekli vasıflara sahip olup olmadıklarını dikkate alıyordu. Ayrıca adayın Türk vatandaşı olması ve patrik olmak için gereken dini rütbeye de sahip olması aranan şarttı. Bu incelemelerden sonra Valilik isterse -ki bunda daima güvenirlik faktörü esas alınmaktadır- bazı adayları listeden çıkarma hakkına da sahipti. Sen Sinod Meclisi de teamüle göre. Listenin son şeklini aldıktan sonra üç gün içinde bir adayı seçmekle yükümlü bulunmaktadır. [3]
İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu yapmış olduğu basın toplantısında aday olan 15 metropolit için sadece Türk vatandaşı olmaları ve Türkiye'de daimi ikamet etme şartı arandığını bildirdi.[4] Bu seferki uygulamada güvenlik faktörünün pek fazla incelenmemiş olduğu ve listedeki sakıncalı isimlerin ayıklanmamış olduğu basında çıkan haberlerden anlaşıldı!
Patrik Dimitrios'un ölümünün ardından, Yunanistan'ın ve Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush'un, Amerika'da yaşayan, tescilli Türk düşmanı Kuzey ve Güney Amerika Rum Başpiskoposu Yakovos'u da patrik seçtirmek için bir takım çabalar gözüktü. Bu kişinin, New York Times Gazetesi'nde yayınlanan ve Türk düşmanlığını gözler önüne seren, 16 Nisan 1966 tarihli bildirisi hala akıllardaydı. 1959 yılında, Rum Patriği Athenagoras'ın atamasıyla Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu olan ve Türk düşmanı olduğu için Türkiye'ye girişi yasaklanmış olan Yakovos'u; Cumhurbaşkanı Turgut Özal bir Amerika gezisi sırasında affederek, Türkiye'ye girişine tekrar izin vermişti. Yakovos'un adının A.B.D Başkanı’nın da desteğiyle ortaya patrik adayı olarak atılması bir kargaşa yarattı. Konunun uzmanlarından, Fahir Armaoğlu Tercüman Gazetesi'ndeki “Yorum” kösesinde bu konuya şöyle bir görüş getirdi:
“... Esasına bakılırsa “Yakovas meselesi” Özal'ın eseridir (...) Başkan Bush'a kızmamak gerekir. Bush yeşil ışığı Özal'dan almıştır ve Özal gitmeden önce, bu politikasını da gerçekleştirerek, Yunanistan'ın ve Amerika'daki Yunan lobisinin hoşnutluğunu sağlamak istemektedir (...) Patrikhane, Türkiye'nin sırtına saplanmış bir bıçaktır. Patrik seçimine Yunanistan'ın ve Amerika'nın burnunu sokarak meseleyi milletlerarası hale getirmeleri, Patrikhane'nin Türkiye için ne menem bir dert olduğunu göstermiştir ...” [5]
Yakovos ve Özal'ın görüşmeleri ve verilen tavizler ile ilgili olarak, Hüsamettin Cindoruk çok daha önceleri “Hükümet tuzağa düşmüştür.”demiştir.[6] Aslında Yakovos'un adaylığı T.C vatandaşlığından atılmış olduğu ve Türkiye'de ikamet etmediği için uygun değildi.[7] Fakat Dimitrios’dan önceki Patrik Athenagoras'un da 1948'de, A.B.D vatandaşı olarak ve Başkan Truman'ın özel uçağı ile geldiği ve Türkiye'ye geldiği gün, uçağın kapısından henüz inerken kendisine T.C. pasaportunun verilmiş olduğu da unutulmamalıdır. O zaman da aynı kanunlar ve yönetmelikler geçerli idi. Athenagoras da Yakovos gibi daha önceleri Türkiye'de bulunmuş, Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nda okumuş ve Türkiye'nin hayrına çalışmadığı da biliniyordu. Fakat buna rağmen politik yollar kullanılarak patrik olmuştu.
Bu nedenle; Athenagoras'a yapılan uygulama gibi, “Neden Yakovos için bir daha olmasın.” beklentisine girilmiş olması ihtimal dâhilindedir. Bu konuda dış güçlerin de baskısı ile bir hayli uğraşılmış olduğu da basından anlaşılmaktadır. Ancak sonradan edinilen bulgular ışığında; Yakovos'un adaylığı, verilen 15 kişilik listedeki “sakıncalı” isimleri kamufle edebilmek ve yöneticiler ile kamuoyunu bu doğrultuda meşgul ederek, zaten belirlenmiş olan bir kişiyi patrik seçtirme maksadıyla ortaya atılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Zaten Patrikhane de Valiliğe verdiği 15 kişilik listeye rağmen, kendi aralarında patrik seçimi ile ilgili olarak yapılan gizli oylamada Sen Sinod sadece şu 3 kişiyi aday gösterdi:
1-Kadıköy Metropoliti Dimitri Arhondoni
2-Terkos Metropoliti Konstandinos Harisiyadis
3-Listra Metropoliti Simo Aleksandiros
Yapılan oylamada Kadıköy Metropoliti Dimitri Arhondoni (Bartholomeos) oy birliği ile patrik seçildi. Ezelden beri Kadıköy Metropoliti olan kişiye müstakbel patrik gözüyle bakılmaktadır. Patriklerin bir evvelki durağı genellikle Kadıköy Metropolitliği’dir. Bu suretle de bu gelenek yine bozulmamıştır.
Seçim sonrası bazı gazetelerde patrik seçimi ile ilgili şu haberler çıktı:
İstanbul Valiliği patriklik makamı için kararı Sen Sinod Meclisine bıraktı.
SAYGISIZ YUNANLI UTANSIN
23 Ekim 1991 Tercüman
Batı Trakya'da dini lider seçimini ipotek altına almışlardı.
PATRİKHANE'DE ÖZGÜR SEÇÎM
23 Ekim 1991 Güneş
PATRİK ADAYLARINA KISITLAMA OLMADI
23 Ekim 1991 Hürriyet
Gazetelerde bu gibi tepkilerin çıkmasına sebep; o günlerde Batı Trakya'da seçilmiş Türk Müftüleri gerekçe göstermeden görevden alarak Batı Trakya Türkü'ne dini baskı uygulayan Yunanistan'a rağmen İstanbullu Rumlara verilen kendi Başpapazlarını serbestçe seçebilmeleri ile ilgilidir. Bu seçim ile ilgili analizleri yapmadan önce seçimden evvel gelişen olayları da incelemek lazımdır. İlk olarak neden daha evvelki patrik seçimleri gibi üç kişilik patrik adayı listesi yerine tüm metropolitlerin listesinin Valiliğe verildiği ve bu listenin tamamının onaylanmasına rağmen kendi aralarında yapılan seçimlerde yine üç aday arasında yapılmış olmasının üzerinde durmak gereklidir. Çünkü insanın aklına bazı sakıncalı isimleri gizlemek için listenin 15 kişi olarak Valiliğe şişirilmiş olarak verildiği gelmektedir.
Yazarın Notu: Bartholomeos’un patrik olmasının hemen ardından, Fener Rum Patrikhanesi bir atağa kalkarak bünyesinde birçok organizasyon gerçekleştirmiştir. Bu organizasyonların birinde Bartholomeos'un davetlisi olarak, Bulgar bilim adamı Prof. Cristo Cristov'un İstanbul'a gelmiş olduğunu duydum ve işyerime çok yakın bir otelde kaldığını öğrendim. Bir vesile ile otele giderek kendisi ve eşi ile tanıştım. O tarihte patlak vermiş olan İstanbul Bulgar Kilisesi ile Rum Patrikhanesi arasındaki ihtilaf konusunda aramızda fikir alış verisinde bulunduk, çok faydalı bir görüşme oldu.
Prof. Cristov'un, teoloji tahsili yaparken Bartholomeos ile aynı birlikte okuduğunu ve Rum Patrikhanesi'nin İstanbul'da gerçekleştirdiği bir etkinlik nedeniyle Bartholomeos'un misafiri olarak davet edilmiş olduğunu, bu fırsatı değerlendirerek İstanbul'a geldiğini öğrendim. Barthalomeos'un sınıf arkadaşı olarak öğrencilik yılları hakkında kendisinden biraz bilgi edinmeye çalıştım. Bartholomeos'un okulda çok parlak bir öğrenci olduğunu, kendisinin seçilmiş bir kişi olduğunu, ilerde yapacağı çok önemli bir göreve hazırlanmak üzere eğitim gördüğünü her fırsatta ifade ettiğini bana söyledi. Bartholomeos'un bu güne kadar alışılmış patriklerin dışında birisi olduğunu da burada bir kez daha belirtmek gerekir sanırım. Bartholomeos askerliğinden sonra 5 yıl süreyle İtalya, İsviçre ve Almanya'da öğrenim görmüş ve 7 lisan bilmektedir. Nitekim patrik olur olmaz, daha patriklik nutkundan başlayarak bu “Büyük ideal” için seçilmiş bir kişi olduğu ortaya çıkmıştır.
Rum Patriği Bartholomeos'un Taç Giyme Töreni
Dimitri Arhondoni'nin (Bartholomeos) 2 Kasım 1991 tarihinde yapılan taç giyme töreninden itibaren Patrikhanenin “ekümenikliğini” tescil ettirme çabası içine girildi. Yeni patrik asasını alarak göreve başladığı ilk gün kendini, Yeni Roma “Bizans” patriği yerine koydu ve daha da ileri giderek “Konstantinopolis Kilisesi'nin görevine layık görüldüm,” dedi. Yaklaşık 45 dakika süren bu ilk konuşmada, herkese nasibini veren çeşitli sivri mesajlar vardı.
“... Ancak bunu belirtirken bu arzumuz ve çabamızı sadece İstanbul kilisesi ile sınırlı bırakmayıp dünyadaki bütün Ortodoks kiliselerini ilgilendiren konularla genişletiyoruz...” diyen Bartholomeos, daha sonraki günlerde, yerli ve yabancı basında da görüldüğü üzere, diğer ulusal kiliselerin içişlerine karıştı ve birçok ulusal kilise ile arasında anlaşmazlıklar çıktı, içişlerine karıştığı için bazı kiliseler ile ilişkiler koptu veya bozuldu. “... Görevin bu Ekümenik yönünü üsteleniyor ve beyan etmek istiyoruz ki; biz bu görevi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kanunlarının koruması altında üstleniyoruz ve İstanbul'un Fethi'nden sonra gelen patriklerin geleneklerim sürdürerek bu ülkenin kanunlarına uyan bir yurttaş olarak kalacağız...” cümlesini anlamak mümkün olmadı. Bir yandan Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’nın güvencesinden bahsederken, diğer yandan bu kanunlara göre sadece İstanbul Rum Cemaati'nin ruhani başkanı, başpapazı olduğunu dikkate almadan, Ekümenik Patrik olduğunu daha ilk andan itibaren belirtmek, vurgulamak istedi.
Ortodoksluk dışında kalan tüm dini oluşumları ilk andan itibaren küçük gördü ve şunları söyledi: “... Ortodoksluk bugünkü Dünyaya çok şey sunma şansına/imkânına sahiptir. Çünkü sadece Ortodokslukta gerçek Tanrıya, gerçek inanç vardır. Sadece onda Tanrının bir varlığı olarak insan, cihan ve oluşum için doğru bir anlayış mevcuttur...”
Ayrıca; “... Athenagoras ile Dimitrios'un büyük düşlerini sonuçlandırmak için bizim de bu yönde çok ciddi çalışmalar yapacağımız doğrultusunda temin ediyoruz...” diyerek kendinden evvelki patrikleri andı. Bartholomeos, Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun tekrar açılabilmesi için de şu mesajı verdi:
“... Resmi Makamlarımızdan yirmi yıldır çalışmasına ara vermek zorunda bırakılan Halki'deki (Heybeliada) kutsal teoloji okulunun yeniden çalışmasını sağlamak için izin talep edeceğiz. Ayrıca; Teolojik düşünce ve gelenekleri yayınlayan Eklisiyastik/Teolojik, Patrikhaneye bağlı resmi bir mecmuanın yayınlanması, acizane çabamız olacaktır,..” dedi.
“... Irkımızı koruyacağımızdan ve destekleyeceğimizden, bu kutsal taht'ın, benim de büyük bir hazla imza ettiğim ayrıcalık ve haklarım koruyacağımızdan emin olunuz...” işte konuşmanın bu bölümünde Patrikhane'nin, Rum Kilisesi olduğunu ve din adına milliyetçilik, ırkçılık yaptığım, kendi ağzından tescil etmektedir. Bartholomeos, zamanı gelince Rum Patriği, zamanı gelince Ekümenik Patrik olmaktadır. Eylül 1994 yılı içinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen. Sayın Tayyip Erdoğan'ı ziyaret ederek “Rum Cemaati ve şahsımız adına tebrik etmeye, ayrıca çok yoğun ve zor olan görevlerinde basanlar dilemeye geldik.” [8] Demiştir. Bir yandan Ekümenik (Evrensel), diğer yandan Rum Kilisesi olabilmektedirler.
Taç Giyme Töreninde Bulunan Ziyaretçiler:
Fatih Kaymakamlığı'na bağlı ve herhangi bir cemaat kilisesinden farkı olmayan Fener Rum Patrikhanesi'nin yanında yer alarak Türkiye'de bir statü kazanmasına çalışan devletlerin temsilcileri de taç giyme törenini şereflendirdiler. Yunanistan Başbakanı: Konstantin Mitsotakis, Yunanistan Başbakan Yardımcısı: Atanasios Kanellopulos, Yunanistan Dışişleri Bakam: Andonis Samaras, Yunanistan'ın Ankara Büyükelçisi: Dimitris Makris, Mitsotakis'in kızı: Dora Bakoyanni, Pasok Genel Sekreteri: Alkis Çuhacopulos, Komünist Parti'den bir milletvekili: Stavros Korakhas, Yeni Demokrasi Partisi Milletvekili: Mitiades Evert, Selanik Belediye Başkanı: Kozmopulos, Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu: Yakovos, ABD Başkanı Bush'un kardeşi: William Bush ve bir Amerikan heyeti, Yorgo Papandreu ile diğer Ortodoks Patrikler ve ulusal kiliselerin temsilcileri törene katılanlar kişiler arasında bulundular. Yunan asıllı birçok ziyaretçi de tören için İstanbul’a geldi.
(Üsteki paragraf, 3 Kasım 1991 tarihli, Bugün, Cumhuriyet, Duvar, Güneş, Hürriyet, Tercüman, Türkiye ve Sabah gazetelerinden -alfabetik sıralamayla- derlenmiştir.)
Törende, Rum metropolitler tarafından, ritüelik çeşitli konuşmalar yapıldı, mesajlar verildi. Yunanistan Başbakanı Konstantin Mitsotakis, siyasi liderlerimizle telefon görüşmeleri yaptı. Erdal İnönü ile de bir telefon görüşmesi yapan, Mitsotakis'e Sayın İnönü “Son günlerde sık Türkiye'ye geldiniz. Türkiye'deki olumlu havanın Yunanistan'da yaşayan Türk azınlığın sorunlarının çözümüne de aynı şekilde yansıması için yardımlarınızı bekliyoruz.” dedi. İnönü’nün bu söylemi gazetelerde yer aldı. [9]
Mitsotakis, törenden sonra Yunanlı gazeteciler ile de bir basın toplantısı yaptı. Bu toplantıda kendisine Heybeliada Rum Ruhban Okulu hakkında sorular soruldu. Bu sorulara “Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun mutlaka açılması gerektiği ve bunu sağlamaya çalışacakları” cevabını verdi. [10]
Taç Giyme Töreninin Ekümenik Davetiyesi
Patriğin taç giyme töreninden sonra, Ekümenik Patrikhane adına içlerinde o zamanın Amerika Devlet Başkanı olan Bush'un kardeşinin, Yunanistan Başbakanı Mitsotakis'in de bulunduğu çok sayıda misafir için Sheraton Oteli'nde bir yemek verildi. Bu yemeğin davetiyesine de “Ekümenik Patriklik” yazıldı. Davetiyenin Tercümesi Şöyledir:
“Ekümenik Patrikliği (Davetiye) Kutsal Tanrısal Sayın Ekümenik Patrik I. Bartholomeos’un Taç Giyme Törenine 2 Kasım 1991 Tarih Ve Saat 14.30 Da Sheraton Otelinde Verilecek Yemeğe Davet Ediyoruz. Büyük Din İşleri Bürosu”
Bazı Temel Kavramlar Hakkında
Rum Patrikhanesi ile ilgili yazılan kitaplarda bazı isim ve sıfat farklılıkları oluyor. Emekle hazırlanan bu çalışmalardaki bazı terminolojik farklılıklar, içeriğinde kusur bulamayan ve ne yazık ki akademik sıfatları da olan “Kalemşörler” tarafından şiddetle tenkit ediliyor. Burada; kısa teknik açıklamalara yaparak, çokça dillenen iki konu hakkında bilgi bulunmaktadır.
Yunanca’da “B” (β) harfi (Beta) “V” olarak okunur. Dolayısı ile “Vartholomeos” denir. Ancak, ülkemizde Bartholomeos olarak seslendirilmektedir. Slav dillerinde de buna benzer bir durum vardır. Örneğin; Bulgarcada “B” harfi aynı bizdeki gibi yazılır, fakat “Vı” olarak okunur. Bu nedenle Vartolomey diye seslendirirler.
Bartholomeos, Patriğin dini adıdır. Ruhbanlar, kutsandıklarında dini anlamı olan, genellikle bir havari ya da aziz adı alırlar. Bu kimliklerinde görülmez. Bu nedenle de bazen araştırmacılar kavram kargaşasına düşer. Bartholomeos, Patrik olduktan bir süre sonra, mahkemeye başvurarak Dimitri Arhondoni olan kimliğini “Dimitri Bartholomeos Arhondoni” olarak değiştirmiştir ve bir anlamda doğru bir iş yapmıştır. Aşağıda Rum Patriğin iki farklı resmi evrakta kullandığı imzalar bulunuyor. Burada artık Bartholomeos ya da Vartholomeos demeyi bir kenara bırakıp, kişinin hüviyetine dahi işlediği ada saygı duymak ve öylece yazmak gerekir.
Farklı söylenen bir başka ve önemli husus: “Patrikhane Fatih ya da Eyüp Kaymakamlığı’na bağlıdır” denmesidir. Cumhuriyetin ilanı esnasında Fatih Belediyesi ve dolayısı ile de Fatih Kaymakamlığı yoktur. Ve söylem olarak “Eyüp Kaymakamlığı’na bağlı bir dini müessesedir” denmesi o tarih zikrediliyorsa doğrudur. Zaten Eyüp Belediyesi tarihi bir belediye ve kaymakamlıktır. Fakat şimdi bulunduğu coğrafi bölge; daha sonra tesis edilen Fatih bölgesidir. Günümüz resmi konumu açısından Rum Patrikhanesi; Fatih Belediyesi sınırları içindedir ve Fatih Kaymakamlığı’na bağlı, tüzel kişiliği olmayan sadece dini bir müessesedir.
1991’de Seçildi 2010 Patrik Halâ Bartholomeos
Değişen hiçbir şey yok. Hala “Heybeliada Ruhban Okulu açılmalıdır” ve “Patrikhane Ekümeniktir” bu söylemler devam ediyor. Bu iki hususun gerçekleşmesi durumunda -ki bu ülkemiz açısından kaotik bir durum yaratır. Kaç Anayasa ve Kanun maddesine aykırılık teşkil edeceği üzerinde de biraz duracağız.
Bu isteklerin gerçekleşmesi için bazı Anayasa ve kanunlar üzerinde değişiklik yapılması şarttır. Başta Askeri Yüksek Okullar ve Polis Meslek Yüksek Okullarının statüsünü belirleyen Madde. 132 değişmelidir.
Bu da şu anlama gelir: Türkiye’de Askeri ve Polis Yüksek Okulları ve Heybeliada Rum Ruhban Okulu; YÖK’e tabi değildir.
Ruhban Okulu’nda okutacak öğretmen var mı?
Ruhban Okulu’nda okuyacak öğrenci var mı? “YOK GETİRTİRİZ”
“Peki, tüm Dünya’daki ruhban okullarında papaz adayları üzerlerinde “RASO” denilen siyah cübbe ile okumak zorundadır ve bu dini simgedir.
“OLSUN CANIM NE OLACAK”
O zaman sormazlar mı? Üniversitelerde türban yüzünden okuyamayan kızlarımızın günahı nedir? Türbanı hakikaten inanarak takan gençlerimize verilmeyen -ki bu konuda, burada kesinlikle; yanda ya da karşıda bir görüş ortaya konmamaktadır- bu hakkı sadece 1200 kişi kalmış Rum Cemaati’ne nasıl verilecek. Hoş ortada okulda okuyacak öğrenci de yok, varsa da Dünya’da o kadar çok okuyabilecekleri okulları var ki. Sadece Madde. 132 değil, YÖK’ü tanımlayan Madde 130 ve 131 de bu arada güme gidiyor, deliniyor.
Çok önemli bir husus daha var: Anayasa değişikliklerinde ellenmeyen, ellenemeyen bir madde var “Madde.174” Bu Atatürk’ün Devrim Yasalarını koruyan maddedir. Adı: “İnkılâp Kanunlarının Korunmasıdır”.
Orada “Bazı kisvelerin giyilemeyeceği hakkında” bir kanun da vardır ve korunmaktadır. Yukarda zikredilen dini cübbe (RASO) da bu yasaya göre ibadet yerleri dışında giyilemez. Bu hak sadece Diyanet İşleri Başkanı’nda ve patriklerdedir.
Fakat denilecektir ki zaten biz Adalar’da, Beyoğlu’nda sırtında RASO ile gezinen papazlar görmeye alıştık. O zaman kusura bakılmasın ama sarıkla, fesle dolaşılmasın da demeyin… O ne ise bu da aynıdır. Hoş adamlar artık havaalanlarının VIP salonlarından, pasaport kontrolünden bu giysilerle girip çıkıyorlar.
Bojidar Çipof
30 Mart 2010
[1] 23 Ekim 1991 Tercüman ve Hürriyet Gazeteleri
[2] 23 Ekim 1991 Hürriyet
[3] 20 Ekim 1991 Milliyet
[4] 23 Ekim 1991 Sabah
[5] 8 Ekim 1991 Tercüman
[6] 26 Ocak 1990 Yeni Nesil
[7] 23 Ekim 1991 Sabah
[8] 28 Eylül 1994 Sabah
[9] 3 Kasım 1991 Hürriyet
[10] 3 Kasım 1991 Tercüman