6 Aralık 2010 Pazartesi

SÜMELA'DAN SONRA AYA SOFYA'YA YÖNELİK TALEPLER GELMEYE BAŞLAR MI?


Geçtiğimiz 15 Ağustos Pazar günü, Sümela Manastırı’nda, Rum Patriği Bartholomeos tarafından yönetilen bir ayin yapıldı. Ayinin seçilen (ya da izin verilen) tarihi, ayin öncesinde Yunanistan kamuoyunun coşkusu ve Yunan Basını’nda çıkan haberler, ayinden bir gün evvel Trabzon’da yaşananlar ve sonraki günlerde Yunan Basını’nda çıkan haberler çok düşündürücüydü.

Bu ayinde yapılacak olan gövde gösterisini aslında çok önceden Türksam’da yazdığımız, “Üç Aya Sofya ve Megali İdea”  aslı makalemizde dile getirmiş ve hassas olunmasına çağrı yapmıştık.

15 Ağustos 1461; Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıktığı gündür ve aynı günde bir rövanş almaya geleceklerini bildirmiştik.

Ne yazık ki bu çok önemli ayrıntı basınımızda yer almadı hiç önemsenmedi. Birkaç Karadeniz haber portalında bu konuda, çok ufak yazılar çıktı ama işin özüne pek değinilmedi ve hatta bu haberler “kimilerince”  aşırı “milliyetçi” kişilerin bir hezeyanı olarak telakki edildi.

Yunanlılar rövanşa geldiler ve kendilerine göre çok mutlu oldular. Ayinden sonra çıkan gazetelerinde bu mutluluk abartılarak dile getirildi. Tüm Yunan gazetelerinin kullandığı şu ortak bir kelime ise düşündürücü oldu: “Huşu

Evet, adamlar huşu içinde geldiler ve huşu içinde gittiler. Organizasyonun Drama Metropoliti tarafından yapıldığı ortaya atıldıysa da, anlaşıldı ki çok büyük bir organizasyonla geleceklerdi. Başta Drama Metropoliti olmak üzere rütbeli din adamları Yunan televizyonlarında boy gösterip Fatih Sultan Mehmet’in rövanşını almaya geleceklerini açıkça ifade ettiler. Bu nedense bizim basınımızda yer almadı ya da orada görevli Türk gazetecisi statüsündeki muhabirler olayı sempatikleştirerek yansıttılar. Yunanistan’daki Türk Medyası’na bağlı çalışan bu haber kaynakları ayin öncesinde çıkan haberlerini sempatikleştirerek yolladılar ve Pontus’un rövanşı ile ilgili söylemlere -ki bu konuda çok haber vardı- hiç değinmediler.

Bu da akla Osmanlı’nın çöküş sürecinin başlamasına neden olan Fenerli tercümanları getirdi. Osmanlı’nın sarayda istihdam ettiği, çoğu Fenerli Rum ailelere mensup “Dil Oğlanları”nın çok önemli tercümelerde yaptığı ihanetler; Osmanlı’nın çöküş sürecinin başlamasına sebeptir.

10 Ağustos’ta “Patrikhane ile Mücadele” adlı yeni çıkan kitabımızın basın toplantısında buna da değinildi. Hatta basın toplantısının duyurusunda da Sümela ayini ile ilgili açıklama da yapacağımız yer aldı. Sadece İHA bu açıklamamıza çok önem verdi, hatta “özel haber” olarak geçti. Basın açıklamamızın ardından İHA’da çıkan özel haberin de etkisiyle aniden haber portallarında, özellikle Karadeniz’in neredeyse tüm haber portallarında 15 Ağustos’un önemi ve anlamı yer aldı.

Bu adamlar hiçbir şeyi plansız ve programsız yapmazlar.” Bu deyişi birçok yazımızda farklı söylemlerle ifade ettik. Yapılan ayinlerin “Din ve İman Adına” değil de “İdeolojik” etkinlikler olduğu ve bir planın parçalarının yavaş yavaş yerine getirilmesi olduğu şeklindeki söylemimiz şimdi haklılığını gösterdi!

Ayin esnasında üzerlerindeki giysilerin altından çıkarılan tişörtler üzerindeki “Ben Pontus’luyum” yazıları ya da mavi tişörtler üzerindeki “Pontus Rum İmparatorluğu”nun Yunanca haritası neden basımızda gösterilmedi? Bu da bir başka anlaşılmayan konudur.

Ayin yapılacak mahale beş yüz dolayında kişi alınacağı ve kalan katılımcıların ören yerinde toplanacağı biliniyordu. Basın açıklamamızda toplamda altı bin kişi olacak diyorlar ama katılacak olanlar on bine yaklaşacak diye elimizdeki bilgileri paylaştık. 

Ayinden sonra basımızda; ayin mahaline beş yüz katılan oldu şeklinde bu bilgi doğrulandı. Ancak medyamızda ayin alanı dışında kalanların bin ile iki arasında olduğu şeklinde haberler çıktı.  Oysaki katılım yedi binden fazladır ve bu Yunan gazetelerinde de teyit edilmektedir. Bazı Yunan gazeteleri katılımı yedi bin olarak manşetten duyurdular. Kim doğru söylüyor? Bu haberler takip edilmeden mi yazılıyor? Neden ayinden sonraki Yunan gazetelerinin başlıkları da basınımız tarafından haber edilmedi? Ayin esnasında yapılan bazı hareketler de var ki milli değerlere sahip çıkma adına,  bunlar çok soru işareti oluşturdu.

15 Ağustos’tan sonraki bazı Yunan gazetelerinin başlıkları şöyledir:

Ethnos: “Sümela Manastırı’nda Ekümenik Huşu

Avriyani: “Trabzonda duygusal anlar; Sümela Manastırı’nda tarihi ayin
 
Vradini: “Pontus’un Meryem Anası,  artık daha güzel günlerin garantisi

Espresso: “88 yıl sonra huşu ve gözyaşı, Pontos’un Meryem Anası için ağladık

Elefteros Tipos: Meryem Ana artık gözyaşı dökmüyor

Bu ana başlıkların altında, rüyalarının gerçek olduğu, her sene bu tarihi günün artık Sümela’da kutlanarak gelenekselleşeceği ve en önemli olarak da bir “galibiyet sevinci” yaşanmaktadır. Esas organizasyonları çok sayıdaki Yunan ve Rus Pontus dernekleri yaptı ki bu derneklerin her fırsatta yaptığı Türkiye aleyhtarı söylemler için arama motorlarına bakmak yeterlidir. Facebook’ta da çok sayıda grup ve sayfa bu doğrultuda oluşturulmuştur.

Şimdi şu soru da sorulmalıdır: Sümela bir müze ya da ören yeridir. Orada ülkemizdeki 1500 kişiden az olan bir Hıristiyan cemaatin dini önderinin yönetiminde ayin yapılmasına izin verildi ve buna çok sayıda sivil toplum örgütü ve basın kuruluşu alkış tuttu. Çok büyük bir gelişme, hatta çağdaşlaşma işareti sayıldı. Neden bu tertipleri yapanların aslında Hıristiyan köktendincileri olduğu ve olayın simgesel bir başka boyutunun olduğu idrak edilemiyor? Ve ne yazık ki bu tür etkinliklerde sadece “milliyetçi” vasıflı parti ya da örgütler ortaya çıkıyor da kendini entelektüel sayan (ya da tanımlatan) kişi ya da sivil toplum örgütlerinden hiç ses yok?

Gelen papazlar ki bunlar katılımcılar arasında çok sayıdaydılar, üzerlerinde “raso” denilen siyah papaz cübbeleriyle Trabzon sokaklarında boy gösterirken hiç bir tepki olmadı. Resmi görevlilerce, bu kişilerin ikaz edildiği, ancak terbiyesizce tepki ile karşılaştıkları, bir anlamda başa çıkılamadığı bilinmektedir. Şimdi bu “raso” ile gezenlere şak şak edenlerden ve “Ne var ki Rum papazlar sokakta böyle gezseler, bundan Türkiye ne kaybeder?” şeklinde “hoşgörü” ile yaklaşanlardan “sarıklı cübbeli” kişilere de aynı hoşgörü ile bakmalarını beklemek hatta “laiklik elden gitti” de dememelerini beklemek gerekir.

Yasa varsa uygulanmalıdır. Dini giysi ile sokakta dolaşmak yasaktır! Bu; Anayasa’nın değiştirilemez olan 174. Maddesi (İnkılâp Kanunlarının Korunması) dâhilinde olan 8. Fıkrasındaki; 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun” hükmüne göre yasaktır. Bu eski tarihli ama hala yürürlükte olan kanun gereği; sadece Diyanet İşleri Başkanı ve Gayrimüslim cemaatlerin dini liderleri sokakta dini kisve giyebilir. Ya da şöyle de ifade edilebilir: Sadece dini reisler ibadethane dışında dini kisve giyebilirler. Sokaklarda “Raso”lu dolaşan papazlara hoşgörü ile bakanların dikkatine!

Bu vesile ile şu hususu da vurgulamak gereklidir: Gündemde olan, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasının istendiği biliniyor. Aslında Türkiye bu okulu kapatmadı. 1971 yılında çıkan YÖK Yasası gereklerine uymak istemeyen Rum Patrikhanesi bu okulu kendi kapattı. Kendi gerekçelerinden biri okulda eğitim esnasında öğrencilerin “raso” giyemeyeceğiydi. Buna da sıcak bakanlardan, “Ne var ki okul açılsın.” diyenlerden, türbanlı olduğu için okula alınmayan üniversiteli kızlara da sıcak bakmalarını beklemek gereklidir. Arada hiçbir fark yoktur. Yasa varsa herkese uygulanır. Anayasamızın 14. ve 24. Maddelerinden yola çıkarak bir eşitlik varsa, bu eşitlik herkese olmalıdır ve uygulanmalıdır.

Bir başka yazımızda; Heybeliada Ruhban Okulu’nun istenirse bir günde Devletçe nasıl açılabileceği, ancak hiçbir yasa ve yönetmeliğe uymadan açılmak istenen Heybeliada Ruhban Okulu’nun, Patrikhanece istenen şekilde neden açılamayacağı irdelenecektir.

Şimdi yine bir “eşitlik” benzetmesi yapalım: Bir Müze olan Sümela’da Rum Patriği yönetiminde ayin yapılmasına izin verildi. Bu sadece Meryem Ana Günü Yortusu değildi. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet’in, Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yıktığı gündü.

Peki, bir başka müze statüsünde olan yerde, Sultanahmet’teki Aya Sofya’da bir bayram namazı, mesela önümüzdeki bayram namazı neden kılınmasın?

Yukarıda kısaca yazıldı. Anayasa herkesin eşit olduğunu vurgulayan maddeler içeriyor. Bu “eşitlik” sadece sayıları birkaç bin olan Rumlara mı geçerlidir? Bu “eşitlik” sadece kendini “Ekümenik” sayan Patriğe mi geçerlidir?

Şu anda Aya Sofya’da bir namaz için ortaya bir söylem atılsa, bilinen entelektüel geçinen çevreler anında inanılmaz bir reaksiyonda bulunurlar ve de zaten öyle de oldu! Bir avuç kendilerini Alperen olarak ifade eden kişi, Aya Sofya önünde yaptığı bu yöndeki bir tepki gazetelerde anında haber oldu ve bunun karşıtı çok yazı yazıldı. Ama Pontus tişörtlerinin gömlekler altından aniden Sümela’da ortaya çıkması manşet olmadı. Aynı mantalitede olanlar Aya Sofya’da Patriğin yöneteceği bir ayine mutlaka “şak şak” ederler ve de “Ne güzel işte barış ve özgürlük. İşte dinler arası diyalog” denir. Yanlış ve eksik olan bu tür tepkilerin “Ülkücü” ve “Alperen”  ya da “Dinci” tanımlamasında olanlarca yapılmasıdır. Bu tepkilerin; sadece kendilerini yukarıda verilen sıfatlarda tanımlayanlarla sınırlı olmaması gerekmektedir.

Aya Sofya’da senede bir gün “namaz” idrak edilebilir mi? Olacağına bizce ihtimal yoktur. Ancak Rum Patriğince yapılacak bir ayin için; “Ne güzel işte adamlara hoşgörü ile yaklaştık ve dinler arası diyalog adına büyük bir adım attık” demeye hazır olan çok kişi ve sivil toplum örgütü maalesef var.

Sümela için ben çok önceden yazdık ve yöneticileri ikaz ettik. Şimdi de Aya Sofya için ikaz ediyoruz…

Patrikhanenin “eylem” sırasında artık Aya Sofya’da ayin yapmak var. Bundan ne olur ya da çıkar? Elbette ki “Megali İdea Doktrini”ne göre İstanbul yine “Konstantinopolis”  olamaz ama bu onların “ütopik” idealarına da engel olmaz ve yine 15 Ağustostan sonra çıkan Yunan gazetelerinde görülen ortak kavram olan “huşu” ve “galibiyet” sevincini yaşatırız.

Fatih Sultan Mehmet’in imparatorluğu yıktığı güne biz hoşgörü ile baktık ve 15 Ağustos’ta Sümela’da ayin yapıldı. Peki, 1821’de Patriği Kin Kapısı’nın önünde astıran Sadrazam Ali Paşa için Yunanistan’da bir anma yapılabilir mi? Komik olunmamalıdır. Yunanistan; derneklerin, okulların adlarında dahi Türk tanımlamasına müsaade etmemektedir. Orada (onlara göre) Türk değil Müslüman Yunan vatandaşları vardır! Bu bağlamda şuna işaret etmek gereklidir: Yazımızda çok soru işareti oldu. Aslında bunlar bilerek yazıldı ve çok dikkat edilmesi gereken sorulardır.

Bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Sıra artık “Aya Sofya” dadır. Orada da ayin yapma girişimleri başladı. Bunu duyumları alınıyor.

Şunu bugünlerde çokça tekrarlamakta da fayda görüyoruz: Dikkat!  Artık sıra Aya Sofya’dadır. Uyanık olalım. Ya da 15 Ağustos’ta, Sümela’da görülen çok sayıdaki, üzerlerinde İngilizce “Ben Pontuslu’yum” ve Yunanca “Pontus” yazılmış ve Pontus Haritası olan tişörtlere alışalım.

Bunun devamında Sultanahmet’teki Aya Sofya’da Yunanlılarca ve Patrikhanece arzulanan ayin gerçekleşirse, Sümela’da olduğu gibi gömlekler altında çıkacak tişörtlerde “Konstantinopolis” ve “Bizans” haritaları görmeye de alışalım.